İman: Kalpteki Manevî Yasakçı ve Ahlâkın Gerçek Temeli
İman: Kalpteki Manevî Yasakçı ve Ahlâkın Gerçek Temeli
Hutbe-i Şamiye’deki İman-Ahlâk İlişkisi Üzerine Derin Bir Tahlil
“Evet îman, kalbde, kafada dâimî bir mânevî yasakçı bıraktığından fena meyelanlar histen, nefisten çıktıkça “yasaktır” der tardeder, kaçırır.
Evet insanın fiilleri kalbin, hissin temayülatından çıkar. O temâyülat, ruhun ihtisâsatından ve ihtiyacatından gelir. Ruh ise, îman nuru ile harekete gelir. Hayır ise yapar, şer ise kendini çekmeğe çalışır. Daha kör hisler onu yanlış yola sevkedip mağlup etmez.”
Hutbe-i Şamiye
Giriş: Modern Dünyada Kim Denetliyor?
Günümüz toplumları, ahlâkî yozlaşmanın, şiddetin, yolsuzlukların ve fuhşun yaygınlaşmasından şikâyet ediyor. Her yere kamera yerleştiriliyor, kanunlar sıkılaştırılıyor, yaptırımlar artırılıyor. Ama yine de insan, yanlış yapmaktan geri durmuyor.
Peki, neden?
Çünkü asıl eksik olan dış denetim değil, iç denetimdir.
Bediüzzaman Said Nursî, Hutbe-i Şamiye’de bu sorunun cevabını şöyle verir:
> “İman, kalbde, kafada daimî bir mânevî yasakçı bırakır.”
İşte mesele budur: İman, dahili bir kontrol mekanizmasıdır. Yani insanı kötülükten alıkoyan asıl şey, dış ceza değil; imanın getirdiği dahili sorumluluk ve Allah korkusudur.
- İman: Nefse “Yasaktır” Diyen İç Denetçi
İnsan, sadece akıl sahibi bir varlık değil; aynı zamanda hislerle, nefisle, arzularla yoğrulmuş bir mahiyete sahiptir. Bu hisler, kimi zaman iyiliğe, kimi zaman ise fenaya meyleder.
Ama bu meyillere kim dur diyecek?
Bediüzzaman’ın ifadesiyle:
> “Fena meyelanlar hissin, nefisten çıktıkça ‘yasaktır’ der, tardeder, kaçırır.”
Bu “yasaktır” sesi, imanın sesidir.
Bu ses varsa, insan:
Gizlide haramdan sakınır,
Kimse görmese bile kul hakkından korkar,
Vicdan azabını, ceza korkusundan daha ağır sayar.
Yoksa?
İnsan en büyük suçu bile işler, sonra yüzü kızarmaz. Çünkü iç denetim yoktur.
- Fiilin Kaynağı: Ruh → Hissiyat → Temayül → Fiil Zinciri
Bediüzzaman insanın davranışlarının iç içe geçmiş bir yapıdan kaynaklandığını belirtir:
> “İnsanın fiilleri kalbin, hissin temayülatından çıkar. O temayülat, ruhun ihtisâsatından gelir. Ruh ise, îman nuru ile harekete gelir.”
Bu zincir, şunu anlatır:
Ruh: Asıl kaynaktır.
Hissiyat: Ruhu dışa taşır.
Temayüller: Yönelimleri oluşturur.
Fiil: Sonuçtur.
Eğer bu zincirin başında iman varsa, bu akış “hayır”a doğru gider.
Yoksa kör hisler, nefsi galip getirir; insanın eli ve dili, şerre alet olur.
- Kör Hislerin Galebesi: İman Olmadığında Ne Olur?
Modern dünyada en çok şikâyet edilen şeylerden biri, duyarsızlık, sorumsuzluk ve korkusuzca günah işlemek. Bu durumun sebebi, dış kuralların eksikliği değil; imanın zayıflığıdır.
Bediüzzaman’ın ifadesiyle:
> “Daha kör hisler onu yanlış yola sevk edip mağlup etmez.”
Yani iman varsa, insan hislerine mağlup olmaz.
Ama iman zayıfsa:
Aklı hissiyat bastırır,
Kalbi nefis ezer,
Ruhun sesi duyulmaz olur.
Sonuç: Vicdanını kaybetmiş ama “medeni” görünen bir insan tipi…
- Ahlâkın Gerçek Temeli: Kanun Değil, İman
Modern eğitimde, ahlâk dersleri konur. Medyada ahlâkî mesajlar verilir. Ama bunlar imanla desteklenmedikçe, sadece şekilde kalır.
Çünkü:
Kanunlar dışı denetler, ama kalbi değiştiremez.
Medya şekil verir, ama vicdanı terbiye edemez.
Eğitmen bilgi verir, ama ruhu aydınlatamaz.
İman ise kalbe yerleşir, nefsi dizginler, insanı kendine karşı sorumlu hale getirir.
- Çözüm: İmanı Hakiki Kılmak ve Kalbe Yerleştirmek
İman sadece sözle değil; kalple tasdik ve yaşamla hazmedilirse gerçek faydasını gösterir. Bu noktada:
İman eğitimine çocuk yaşta başlanmalı,
Sadece bilgi değil, iman şuuru verilmelidir,
Allah korkusu değil; Allah sevgisiyle, iradeli bir takva inşa edilmelidir.
Çünkü iman bir süs değil; bir pusuladır. Hayatı yönlendiren asıl güç odur.
Sonuç: Kameralardan Korkan Değil, Allah’tan Haya Eden İnsan
Bediüzzaman’ın çizdiği bu tablo, İslam ahlâkının ruhunu anlatır:
İman, insanın iç dünyasına yerleşirse; dış dünya da düzelir.
Aksi halde, dışarıdan ne kadar müdahale edilse de, insan kendi içindeki hırs, şehvet ve nefrete yenilir.
O yüzden:
Ahlâk, imanla anlam kazanır.
Hakkaniyet, imanla kök salar.
Hürriyet, imanla izzet bulur.
Gerçek terbiye, kalpteki bu “manevî yasakçıyı” inşa etmekle mümkündür.
Özet
Bediüzzaman Said Nursî, iman sahibi bir insanın kalbinde ve aklında sürekli olarak onu kötülüklerden alıkoyan “manevî bir yasakçı” bulunduğunu belirtir. İnsanın davranışları kalpten, kalp temayülden, temayül de ruhtan gelir. Ruh ise ancak imanla doğruya yönelir. Bu sebeple, ahlâklı ve vicdanlı bireyler yetiştirmek istiyorsak, sadece kanun ve eğitimle değil; gerçek ve hazmedilmiş imanla bu mümkündür.
Ahlâkın kaynağı, kalbe yerleşmiş imandır. Kamera değil, takva esaslı bir toplum inşa edilmelidir.