Hak Arayışı ve Bâtıla Sarılmak: Fıtratın İmtihanı
Hak Arayışı ve Bâtıla Sarılmak: Fıtratın İmtihanı
“İnsan fıtraten mükerrem olduğundan, hakkı arıyor. Bâzen bâtıl eline gelir; hak zannederek koynunda saklar. Hakikatı kazarken, ihtiyarsız dalâlet başına düşer; hakikat zannederek kafasına giydiriyor.”
— Bediüzzaman Said Nursî, Hutbe-i Şamiye
İnsan, yaratılışı gereği hakikati arayan bir varlıktır. Bu arayış, onun en asil yönlerinden biridir. Ancak aynı zamanda bu yön, en büyük zaaflarının da kapısını aralayabilir. Çünkü hakikat arayışı dikkat, ilim, feraset ve basiret ister. Aksi takdirde, bâtıl süslenerek hak gibi görünür; insan da fıtratının sevgiyle ona sarılır, onu savunur, hatta onunla yaşar.
Bediüzzaman bu veciz ifadesiyle insanın iyi niyetle kötüye sarılabileceği, yanlışı hak zannedebileceği, hatta dalâleti takva gibi taşıyabileceği büyük bir tehlikeye dikkat çeker. Bu hem ferdî hayat, hem toplumsal hareketler, hem de dinî anlayışlar için son derece hayati bir uyarıdır.
Fıtratın Yönü: Hakikate Doğru
İnsan, doğuştan hakka meyyaldir. Yani doğruya, güzele, adalete, tevhide yönelmek onun fıtratında vardır. Bu yöneliş, onun yaratılışındaki ikramın bir tezahürüdür. Ancak hakikat, karmaşık bir hakikat olabilir. Hele ki çağımızda bilgi kirliliği, propaganda, dijital manipülasyon ve ideolojik yığınaklar içinde insanın hak ile bâtılı ayırt etmesi her zamankinden daha zordur.
İnsan, çoğu zaman hakkı ararken elindekini hak zanneder, ona bağlanır, onu müdafaa eder. Fakat farkında olmadan bâtılı koynuna saklar. Bu saklama, bilinçli bir sahiplenme değil, fıtrî bir iyi niyetin yanlış yönlendirilmesidir. Ama sonuç değişmez: Zarar eder.
Niyet Yetmez, Marifet Gerekir
İnsanın iyi niyetle bâtıla sarılması, onu bâtılın zararından korumaz. Çünkü hakikat, sadece niyetle değil; ilim, hikmet, istişare, ve sağlam ölçülerle bulunur. Zira:
Niyet iyi olsa da, cehaletle yapılan bir amel, hayır getirmez.
Günümüzde bir ideolojiye, bir fırkaya, bir siyasi görüşe veya bir dinî yoruma tutunup onu mutlak hakikat gibi savunanların çoğu, aslında samimiyetle doğrunun peşindedir. Ama ellerine geçen her şeyin hakikat olduğunu zannederek dalâleti başlarına taç yapıyorlar. Bu da, samimi bir niyetle, tehlikeli bir gafletin birleşimidir.
Hakikate Giden Yol: Ölçü ve Tevazu
Bediüzzaman’ın bu sözü, bize iki büyük ders verir:
- Hakkı aramak bir meziyettir, ama yetmez; neyin hak olduğuna dair sağlam ölçüler, ilim, istikamet ve ehliyetli rehberler gerekir.
- İnsan, yanılabileceğini bilmeli; her eline geçeni, her kafasına düşeni hakikat sanmamalıdır. Tevazu, hakikatin kapısını açan anahtarlardandır.
O hâlde yapılacak şey, sürekli bir muhasebe, ilme bağlılık, şüpheli olanı sorgulama ve hakikati kimden gelirse gelsin kabul etme erdemidir.
Özet:
Bu makale, insanın fıtrî olarak hakikat arayışında olduğunu, fakat bu arayış sırasında bâtılı hak zannedip koynunda saklayabileceğini anlatan Bediüzzaman’ın sözünü merkeze alır. İyi niyetin, ilim ve ölçü olmadan kişiyi yanlışa sürükleyebileceği anlatılır. Hakikat arayışında ilim, istişare, tevazu ve ferasetin gerekliliği hatırlatılır. Sonuç olarak insanın sürekli kendini sorgulaması, rehberliğe açık olması ve her duyduğunu hak zannetmemesi gerektiği ifade edilir.