Ayrı İki Cevher Değil, Birbirini Besleyen Kaynaklar
Ayrı İki Cevher Değil, Birbirini Besleyen Kaynaklar
“Biz müslümanlar indimizde ve yanımızda din ve milliyet bizzat müttehiddir. İtibarî, zâhirî, ârızî bir ayrılık var. Belki din, milliyetin hayatı ve ruhudur. İkisine birbirinden ayrı ve farklı bakıldığı zaman; hamiyet-i diniye, avâm ve havassa şâmil oluyor.”
Hutbe-i Şamiye
Din ve Milliyet: Ayrı Değil, Birbirini Tamamlayan Bir Bütün
Hutbe-i Şamiye Işığında İslam Ümmetinde Kimlik ve Vahdet Meselesine Derin Bir Bakış
Bediüzzaman Said Nursî, Hutbe-i Şamiye’de ümmetin en hassas meselelerinden birine dokunur:
Din ile milliyetin ilişkisi.
Bu ilişkinin yanlış yorumlanması, kimi zaman taassuba, kimi zaman bölünmeye, kimi zaman da dine zarar verecek milliyetçi bir aşırılığa sebep olmuştur.
Ancak Bediüzzaman bu meseleye hakikatin terazisiyle bakar ve şöyle der:
> “Biz Müslümanlar indimizde ve yanımızda din ve milliyet bizzat müttehiddir. İtibarî, zâhirî, ârızî bir ayrılık var. Belki din, milliyetin hayatı ve ruhudur.”
Bu ifade, İslam kimliğinin merkezinde dinin yer aldığını ve milliyetin, bu ruhla hayat bulduğunu ilan eder. Bu bakış; hem taassubu hem de bölücülüğü ortadan kaldıran İslamî bir kardeşlik anlayışıdır.
- Din, Milliyetin Ruhudur
Milliyet; bir kavmin, bir ırkın, bir kültürün toplumsal aidiyetidir. Ancak eğer dinle beslenmezse, sadece toprak ve kan bağından ibaret kalır.
Bediüzzaman der ki:
> “Milliyetin hayatı ve ruhu, dindir.”
Bu tesbit; İslam’da milliyetin inkâr edilmediğini, bilakis bir nevi kabuk veya beden gibi görüldüğünü, ama onun hayat bulabilmesi için ruh olarak dine muhtaç olduğunu anlatır.
Ruhsuz milliyetçilik:
Irkçılığa dönüşür,
Başkasını hor görür,
Vahdeti değil, tefrikayı doğurur.
- İslamî Vahdet: Irklardan Üstün Olan Değer
Kur’an, ırkları ve kavimleri tanışma vesilesi olarak tanımlar:
> “Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık ve sizi milletlere, kabilelere ayırdık ki tanışasınız.” (Hucurât, 13)
İslam’da asıl üstünlük ölçüsü:
“İnne ekremekum ‘indallâhi etkâküm”
(Yani: Allah katında en üstün olanınız, takvaca en ileri olanınızdır.)
Bu ayet, milliyetin tanışma ve organizasyon için meşru olduğunu, ama asıl değer ölçüsünün din ve ahlâk olduğunu açıkça beyan eder.
- Hamiyet-i Diniye: Her Tabakaya Şâmil Bir Kudret
Bediüzzaman, hamiyet-i millîye ile hamiyet-i diniyeyi kıyas eder. Der ki:
> “Hamiyet-i diniye, avâm ve havassa şâmildir.”
Bu şu demektir: Dine dayalı bir aidiyet ve birlik şuuru, yalnız seçkin zümrelerde değil; her seviyeden Müslüman’da karşılık bulur. Oysa ırka dayalı bir aidiyet, çoğu zaman elitist ve dışlayıcıdır.
İşte bu yüzden, ümmeti bir arada tutan asıl bağ, İslam kardeşliğidir.
Türk, Arap, Kürt, Acem, Berberî… fark etmez. Din, bu farklılıkları inkâr etmez; birlikte rahmet, ayrılıkta azap olduğunu hatırlatır.
- Zâhirî Ayrılıklar, Hakikatte Bütünlüğe Zarar Vermez
Bediüzzaman, din ve milliyet arasında görülen ayrılığı şöyle tanımlar:
> “İtibarî, zâhirî, ârızî bir ayrılık var.”
Yani bu ayrılık; gerçek, esaslı, yapısal bir ayrılık değildir. Yüzeyde ve görüntüde vardır. Ancak asıl mahiyette, din ve milliyet birbirini tamamlayan iki yön gibidir.
Zira İslam; kavimleri, kültürleri silen değil, onlara ruh üfleyen bir rahmet sistemidir.
Bu noktada yapılması gereken şey, kavmiyet duygusunu dinle terbiye etmek; milliyet şuurunu ırkçı kibirden arındırarak, ümmetçi bir sorumluluğa dönüştürmektir.
- Günümüze Mesaj: İslam Kardeşliğiyle Diriliş
Bugün ümmetin yaşadığı en derin sıkıntılardan biri, milliyetçilik adına yapılan yanlışlar ve dini geri plana iten aidiyet algılarıdır.
Kimi yerde milliyetçilik, dini ikinci plana atmış;
Kimi yerde dinî aidiyet, ırk çatışmasına kurban edilmiştir.
Oysa çözüm, Bediüzzaman’ın işaret ettiği gibi:
Dini esas alan,
Milliyeti onurlu ama ikincil konumda tutan,
İslam kardeşliğini merkeze alan bir yaklaşım geliştirmektir.
Bu yaklaşım, hem bölücülüğü durdurur, hem asabiyet hastalığını tedavi eder, hem de ümmeti yeniden bir araya getirir.
Sonuç: Din ve Milliyet, Birlikte Rahmettir
Bediüzzaman’ın bu cümlesi, ümmetin yüzyıllardır süren kimlik arayışına Kur’anî bir cevap sunar:
Din ve milliyet çatışmaz, eğer doğru anlaşılırsa birbirini tamamlar.
Din, milliyetin ruhudur. Din merkezli bir milliyet anlayışı, insanı ırkçılıktan, asabiyetten, bencillikten kurtarır.
İslam, kavimleri tanır ama onları ilahlaştırmaz; onların üzerinden vahdeti tesis eder.
Özet
Hutbe-i Şamiye’de Bediüzzaman, din ve milliyetin İslam toplumlarında birbirinden ayrı değil, müttehid olduğunu ifade eder. Milliyet, dine dayanmadığında ırkçılığa, dine dayandığında ise kardeşliğe ve vahdete hizmet eder. Asıl ayrılık zâhirîdir; hakikatte din, milliyetin ruhu ve hayatıdır. Bu anlayış, ümmetin birlik ve beraberliğini temin eder.
Çözüm, kavmiyetçilikte değil; din merkezli, adaletli bir ümmet kimliğinde gizlidir.