ASKER VE SİYASET: GÜCÜN YÖNETİMİ, ADALETİN İSTİKAMETİ

ASKER VE SİYASET: GÜCÜN YÖNETİMİ, ADALETİN İSTİKAMETİ
Bediüzzaman’ın Askerî-Siyasi Denge Uyarısı Üzerine Düşündürücü Bir Makale

Giriş:
Tarihte birçok milletin yükselişi adaletle olduğu gibi, çöküşü de güçlerin yerinden oynamasıyla olmuştur. Gücü temsil eden ordu, asli vazifesini bırakıp siyasete karıştığında, ne millet huzur bulur ne devlet istikametini koruyabilir. Bediüzzaman Said Nursî’nin Hutbe-i Şamiye’de dile getirdiği şu cümle, bu hakikatin tarihî ve evrensel özeti gibidir:
“Tarih-i âlem serapa şehâdet ediyor ki, asker neferatının siyasete müdahaleleri, devletçe ve milletçe müthiş zararları intac etmiştir.”

Bu uyarı, sadece Osmanlı’nın son dönemine değil, aynı zamanda Cumhuriyet sonrası ve günümüz dünya siyasetlerine de ışık tutacak bir derinliğe sahiptir.

  1. Askerin Varlık Hikmeti: Koruyuculuk, Emniyet ve Disiplin

Asker, bir milletin güvenlik zırhıdır; bedeni koruyan sağlam bir kalkan gibidir. Görevi, sınırları savunmak, iç güvenliği temin etmek, milletin huzurunu tehdit eden unsurlara karşı caydırıcı bir kuvvet olmaktır. Bu yüce görev; disiplin, sadakat ve tarafsızlık ister. Siyaset ise çoğu zaman menfaat, rekabet ve polemik sahnesidir. Bu iki alanın karışması, hem ordunun vakarını zedeler hem siyaseti baskılar. Asker siyasete karıştığında, artık sadece ülkesini koruyan bir güç değil, fikirleri dizayn eden bir vesayet makamına dönüşür.

  1. Tarihî Tecrübeler: İbret Tabloları

Roma’dan Osmanlı’ya: Roma İmparatorluğu’nun son döneminde askerlerin imparator tayin etme alışkanlığı, devleti zaafa sürüklemiştir.

Osmanlı’da Yeniçeri Tehlikesi: Askerî sınıfın siyasete müdahalesiyle başlayan Yeniçeri isyanları, hem padişahların şehit edilmesine hem de devletin otoritesinin sarsılmasına neden olmuştur.

  1. Yüzyıl Darbeleri: Modern dünyada da askerî müdahaleler, demokrasileri felce uğratmış, halkın iradesine ipotek koymuş, fikir hayatını susturmuştur. Türkiye, Mısır, Pakistan gibi ülkelerde görülen darbeler, kısa vadede “düzen” vaad etse de uzun vadede geri kalmışlık, kutuplaşma ve huzursuzluk üretmiştir.
  2. Askerin Siyasete Karışmasının Neticeleri:

Demokrasiye Güvenin Sarsılması: Halkın iradesine dayanan sistem, gücün zorla tahakkümüne dönüşür.

Askerin Saygınlığının Zedelenmesi: Tarafsızlığı ve milletin tümüne ait olma vasfı zarar görür.

Kutuplaşmanın Artması: Silahlı kuvvetlerin bir taraf gibi görülmesi, halk arasında derin ayrılıklar doğurur.

İlerleme Yerine Gerileme: Darbe ve askeri vesayet dönemlerinde bilim, fikir, sanat ve ekonomi alanlarında durağanlık ve gerileme gözlenir.

  1. Siyasi Erdem: Her Kurum Yerinde Güzeldir

Toplumun tüm kurumları kendi yerinde değerlidir. Yargı, yürütme, yasama, ordu ve medya; her biri sistemin bir parçasıdır. Ancak bu parçalar yer değiştirirse, düzen bozulur. Asker; idare edici değil, emniyeti temin edicidir. Siyaseti yönlendiren değil, onun hukuk içinde işlemesini sağlayan güvencedir. Siyaset ise halkın temsilidir. Biri diğerinin yerine geçmeye çalıştığında adalet terazisi bozulur.

  1. İslam’da Askerin Yeri ve Ahlâkı:

İslam’da ordu kutsaldır. Peygamber Efendimiz (s.a.v) “Bir gün nöbet tutmak, bir ay nafile ibadetten hayırlıdır” buyurmuştur. Fakat bu kutsiyet, görev sınırlarında geçerlidir. Hz. Ömer döneminde bile ordu, siyasete müdahale etmemiş; görevini hakkıyla icra etmiştir. Askerin ahlâkı; itaattir, sadakattir, vakar ve dürüstlüktür. Siyaset ise bu meziyetleri suistimale açık hale getirebilir.

Sonuç:

Askerin siyasete müdahalesi, kısa vadede bir “düzen” görüntüsü verse de uzun vadede adaleti, meşruiyeti ve halk iradesini örseleyen bir kaostur. Bediüzzaman’ın Hutbe-i Şamiye’de ifade ettiği gibi, tarih bizzat şahittir: Bu müdahaleler daima milletin aleyhine işlemiştir. O halde her kurumun kendi vazifesinde kalması, milletin huzuru ve devletin bekası için zaruridir. Güç ve irade, milletin elinde ve hukuk zemininde tecelli etmelidir. Asker, milleti koruduğu gibi, onun iradesine de hürmet göstermelidir.

ÖZET:

Bu makalede, Bediüzzaman’ın “askerin siyasete müdahalesi” uyarısı merkeze alınarak, askerî gücün siyasete karışmasının tarihî, sosyolojik ve ahlâkî zararları incelenmiştir. Ordunun görevi milletin güvenliğini sağlamak; siyasetin görevi ise halkın iradesini temsil etmektir. Bu alanların karışması, demokrasiyi, adaleti ve toplumsal huzuru tehdit eder. Gerçek istikrar, her gücün kendi sınırında kalmasıyla mümkündür.

 

Loading

No ResponsesHaziran 29th, 2025