Zıll ile Hakikat Arasında: Eşyânın Varlığı ve İlahi Tecellî

Zıll ile Hakikat Arasında: Eşyânın Varlığı ve İlahi Tecellî

“sahabe ve asfiya-i müçtehidîn ve Eimme-i Ehl-i Beyt

حَقَائِقُ الْاَشْيَاءِ ثَابِتَةٌ

derler ki Cenab-ı Hakk’ın bütün esmasıyla hakiki bir surette tecelliyatı var. Bütün eşyanın onun icadıyla bir vücud-u ârızîsi vardır. Ve o vücud çendan Vâcibü’l-vücud’un vücuduna nisbeten gayet zayıf ve kararsız bir zıll, bir gölgedir fakat hayal değil, vehim değildir. Cenab-ı Hak, Hallak ismiyle vücud veriyor ve o vücudu idame ediyor. ”
Mektubat

> “حَقَائِقُ الْاَشْيَاءِ ثَابِتَةٌ”
“Eşyânın hakikatleri sabittir.”

Bu veciz kaide, İslam düşüncesinin temel taşlarından biridir. Sahabe, müçtehid âlimler ve Ehl-i Beyt imamları bu ilkeye bağlı kalarak eşyânın, yani varlıkların gerçekliğini kabul etmişlerdir. Her şeyin varlığı, mutlak Varlık olan Allah’a bağlı olmakla beraber, Allah’ın yaratmasıyla hakiki bir mevcudiyet kazanır. İşte bu derin hakikati Bediüzzaman Said Nursî, şu veciz sözlerle özetler:

> “Cenab-ı Hakk’ın bütün esmasıyla hakiki bir surette tecelliyatı var.”

  1. Varlığın Dayanağı: Allah’ın İcadı ve Esma-i Hüsna

Kâinat bir sahnedir. Bu sahnede görünen her varlık, Cenab-ı Hakk’ın bir isminin, bir sıfatının aynasıdır. Dağlar, “Kavî” ismine; çiçekler, “Latîf” ismine; anne şefkati, “Rahmân” ismine; adalet, “Adl” ismine; bilgi, “Alîm” ismine aynalık eder.

> Hallâk ismi ise bu yaratışın devamlılığını gösterir. Allah sadece bir defa yaratıp terk etmez; her an yaratır, her an tasarruf eder.

İşte bu bakış, eşyanın varlığını “zıll” (gölge) olmakla birlikte, hayal ya da vehimden ibaret görmez. Varlıkların sabit bir mahiyeti vardır, çünkü “حقائق الأشياء ثابتة” hakikati bunu ortaya koyar.

  1. Zıllî Varlık: Gölge Ama Gerçek

Eşyânın varlığına zıll (gölge) varlık denir. Zira bu varlıklar:

Kendinden değildir, Allah’ın yaratması iledir.

Mutlak değildir, sınırlı ve fânidir.

Sürekli değildir, Allah’ın iradesiyle devam eder.

Fakat tüm bu sıfatlar onların vehim olmadığını gösterir. Yani gerçeklikleri vardır; ama bu gerçeklik mutlak değil, izafîdir. Hayal değildir, çünkü Allah’ın fiili ile mevcuttur. Vehim değildir, çünkü Allah onlara bir sistem, süreklilik ve nizam vermiştir.

Bu bakış açısı, hem tasavvufî ifratlardan, yani her şeyi hayal sayan görüşlerden sakınır; hem de maddeci inkarcıların, yani Allah’ı yok sayan felsefenin hatasına düşmez. Orta ve doğru yol: Eşya haktır ama Allah’ın bir tecellisidir.

  1. İbretli Bir Anlayış: Varlığın Sahibini Tanımak

İnsan, varlıkla yüz yüzedir. Dağlara bakar, kalbine bir heybet düşer. Güneşe bakar, içi ısınır. Bir çiçeği koklar, kalbinde bir sevinç doğar. Bu hisler, sadece fizikî karşılaşmalar değildir. Her biri, Allah’ın bir isminin iz düşümüdür. O zaman:

Güzelliğe baktığında “Cemîl” olanı hatırla.

Düzenli bir sistem gördüğünde “Hakîm” olanı düşün.

Rahmet ve şefkat hissettiğinde “Rahîm” olanı tanı.

Çünkü varlık, başıboş değil. Her şey, bir ism-i İlâhînin cilvesidir.

  1. Bilimsel Yön: Maddenin Geçici Ama Gerçek Yüzü

Modern bilim de artık maddenin sabit, sert ve değişmez olmadığını; bilakis dalga, enerji ve geçici bir süreç olduğunu ortaya koymuştur. Maddenin özü atomlar ve atom altı parçacıklardır. Ve bunlar da sabit değil, sürekli bir hareket içindedir.

Bu gerçek, zıllî varlık anlayışını bilimsel olarak da doğrular. Evet, madde gerçektir; ama bir gölge gibi gelip geçicidir. Sonsuz değildir. Bir “asıl” var ki, her şey ona bağlıdır. O da Allah’ın ilmidir, kudretidir, iradesidir.

  1. Hikmetli Bir Değerlendirme: Her Şey Hakk’ı Gösteriyor

İnsanın varlığa bakışı basit olmamalıdır. Varlıklar, sadece kendi için değil; kendilerinden yansıyan mânâlar için de vardır. Bir ayna, sadece yüzünü değil; arkadaki güneşi de yansıtır. Bu yönüyle bakıldığında:

Her şey, Allah’ı gösterir.

Her varlık, bir ismin levhasıdır.

Her mahlûk, bir mektub-u Rabbânîdir.

Bu bakışla eşyaya bakan, boşlukta değil; mânâda yaşar. Ve bu mânâ, insanı ibadete, şükre, tefekküre götürür.

Sonuç ve Özet

“Eşyânın hakikatleri sabittir” kaidesi, Allah’ın yarattığı varlıkların hayal değil, gerçek olduğunu bildirir. Ancak bu gerçeklik, mutlak bir varlık değil, gölge bir varlıktır. Eşya, Allah’ın isim ve sıfatlarının tecellisidir. İnsan, bu tecellileri okuyarak Allah’a ulaşabilir. Bu bakış hem inancı sağlamlaştırır, hem varlığı anlamlandırır, hem de insanı hikmete ve kulluğa yönlendirir.

ÖZET

Her eşya, Allah’ın bir isminin tecellisidir.

Varlıklar gerçektir ama Allah’a bağımlı, geçici ve gölge gibidir.

Madde hayal değildir ama asıl da değildir.

Allah’ın “Hallâk” ismiyle eşya yaratılır ve idame ettirilir.

Bu anlayış hem tasavvufun hem bilimin hakikatlerine uyumludur.

İnsanın görevi, eşyanın arkasındaki Esmâ’yı görmek ve Allah’ı tanımaktır.

 

Loading

No ResponsesHaziran 27th, 2025