TECERRÜD
TECERRÜD
Tecerrüd: Varlığın Özüne Yolculuk
Hayatın karmaşık labirentinde, modern insanın en büyük arayışlarından biri belki de tecerrüd’dür. Bu kelime, sadece bir sözlük tanımının çok ötesinde, derin bir felsefeyi ve yaşam biçimini barındırır. Tecerrüd, kelime aslı itibarıyla “soyutlanmak, tecrit olmak, bir şeyden sıyrılıp çıkmak” anlamına gelir. Fakat bu soyutlanma, dünyadan el etek çekmek değil, tam tersine dünyaya daha anlamlı bir şekilde bağlanmanın kapısını aralar.
Tecerrüd, fiziksel bir izolasyondan ziyade, zihinsel ve ruhsal bir soyunmadır. İnsanı dış dünyanın gürültüsünden, gereksiz bağlardan ve kalabalık meşguliyetlerden sıyırıp kendi özüne, iç dünyasına dönmeye davet eder. Bu kavramın en yakın muradifleri arasında inziva, zühd, istiğna ve infirad gibi kelimeler bulunur. Her biri tecerrüdün farklı bir boyutunu anlatır.
İnziva, genellikle fiziksel bir mekânda yalnız kalmayı, köşeye çekilmeyi ifade eder. Dağ başında bir kulübede, bir mağarada veya kalabalıktan uzak bir yerde inzivaya çekilmek, insanın dış uyaranları en aza indirerek iç sesini dinlemesini sağlar. Ancak günümüz dünyasında inziva, her zaman fiziksel olmak zorunda değildir. Bir insanın zihninde inzivaya çekilmesi, etrafındaki onca teknolojik ve sosyal gürültünün arasında bile kendi iç sessizliğini koruyabilmesi de bir tür inzivadır.
Zühd ise dünyanın geçici nimetlerine karşı kalben ve ruhen bir ilgisizlik, onlara karşı bir mesafeyi ifade eder. Bu, fakirlik ya da yokluk değil, aksine kalbin zenginliğidir. Zahit, dünyalık şeylere sahip olsa da, kalbini onlara bağlamaz. Bu, bir nevi “sahip olmak ama ait olmamak” halidir. Eşyalara, makamlara, unvanlara bağımlı olmadan yaşamak, zühdün özüdür.
İstiğna, başkasının malından, mülkünden, yardımından uzak durmak ve kendi kendine yetme halidir. Bu, hem maddî hem de manevî bir duruştur. İnsan, kendi emeğiyle ve kendi gayretiyle ayakta durur. Kimseden bir beklentisi olmamak, insana büyük bir özgürlük ve onur kazandırır. Bu haliyle istiğna, tecerrüdün pratik bir yansımasıdır.
İnfirad ise “tek başına kalmak” demektir. Bu tek başınalık, yalnızlık hissiyle karıştırılmamalıdır. Yalnızlık, bir boşluk ve eksiklik hissi iken, infirad, kişinin kendi varlığıyla bütünleşmesi, kendiyle barışık olması halidir.
Hikmet ve İbret: Tecerrüdün Işığında
Hayatın koşuşturması içinde insanlar, “daha fazlasına sahip olma” yarışına girerler. Daha iyi bir araba, daha büyük bir ev, daha çok sosyal medya beğenisi… Bu bitmek bilmeyen arayış, insanı kendi özünden uzaklaştırır. Eşyaların, unvanların ve beklentilerin ağırlığı altında ezilen ruh, hakiki mutluluğu ve huzuru bulamaz.
Tecerrüd, işte tam bu noktada bir uyarıcı, bir kurtarıcı gibi karşımıza çıkar. Bize şunu fısıldar: Gerçek zenginlik, neye sahip olduğunda değil, neyden vazgeçebildiğindedir. Bir ağacın sonbaharda yapraklarını dökmesi gibi, insan da fazlalıklardan, gereksiz düşüncelerden ve bağımlılıklardan soyunmalıdır. Her soyunma, yeni bir büyüme için yer açar.
En büyük tecerrüd, insanın kendi egosundan ve benliğinden soyunmasıdır. Kibir, gurur, hırs gibi duygular, insanı asıl gerçeklikten, hakikatten uzaklaştırır. Bunlardan sıyrıldığında, insan, kendini tüm varlık âleminin bir parçası olarak görmeye başlar. Bu, bencillikten evrenselliğe doğru bir geçiştir.
Düşündürücü bir not: En büyük bilginler, en büyük kâşifler ve en büyük sanatçılar, genellikle belli bir tecerrüd halinde eserlerini ortaya koymuşlardır. Newton, elmanın düşüşünü kalabalık bir meydanda değil, yalnız başına bir bahçede düşünmüştü. Mevlânâ, insanlara ulaşmak için önce kendi iç dünyasında derin bir yolculuğa çıkmıştı. Yapıcılık, düşünce ve idrak, genellikle dış dünyanın gürültüsünden uzak, tecerrüd haliyle yeşerir.
Bu makalede bahsettiğimiz konular, Risale-i Nur’da yer alan tefsir ve bilimsel yaklaşımlarla da desteklenebilir. Risale-i Nur’da, insanı dünyaya aşırı bağlanmaktan ve bu bağların getirdiği hastalıklardan korumak için, “dünyaya gelen her insanın dünyaya misafir olduğu” fikri işlenir. Bu misafirlik bilinci, tecerrüdün temelini oluşturur. Sahip olduğumuz her şeyin geçici olduğu, bize emanet verildiği ve bu emanetlere bağlanmanın ruhsal bir hastalık olduğu fikri, tecerrüdün mantıksal bir dayanağıdır.
Özet
Tecerrüd, sadece dünyadan el çekmek değil, dünyayı daha doğru ve anlamlı bir şekilde yaşamak için gereksiz bağlardan ve bağımlılıklardan soyunmaktır. Bu soyunma, zihinsel, ruhsal ve duygusal bir arınmadır.
Muradifleri:
* İnziva: Dış uyaranlardan uzaklaşarak iç dünyaya odaklanma.
* Zühd: Dünyanın geçici nimetlerine kalben bağlanmamak.
* İstiğna: Başkasına muhtaç olmadan, kendi kendine yetme hali.
* İnfirad: Yalnızlıktan ziyade, kendi varlığıyla bütünleşme ve tek başına olma hali.
Sonuç: Tecerrüd, modern insanın huzuru ve mutluluğu bulabilmesi için kaçınılmaz bir yolculuktur. Bu yolculuk, sahip olduklarımızı değil, ruhumuzu özgür bıraktığımız şeyleri anlamamızı sağlar. Gerçek zenginlik, vazgeçebilme kabiliyetinde saklıdır.