Suretlerin Değiştiği Bir Zaman: Zulmün Adaletle Maskelemesi
Suretlerin Değiştiği Bir Zaman: Zulmün Adaletle Maskelemesi
> “Zulüm, başına adalet külâhını geçirmiş; hıyânet, hamiyet libasını giymiş; cihada bağy ismi takılmış; esarete hürriyet namı verilmiş!.. Ezdad, suretlerini mübadele etmişler.”
— Bediüzzaman Said Nursî, Hutbe-i Şamiye
Tarihin her döneminde zulüm vardı. Lakin bazı dönemlerde zulüm açıkça kendini gösterir, mazlumlar onun karşısında dururdu. Bugünün farkı; artık zulmün kendini adalet gibi sunması, hıyanetin hamiyet kisvesi giymesi, esaretin hürriyet diye pazarlanmasıdır. Ve bu en tehlikeli hâlidir: Batılın hak suretine bürünmesi.
İşte Bediüzzaman bu sözleriyle, sadece bir dönemin fotoğrafını çekmiyor; aynı zamanda zamanların hastalığını teşhis ediyor: Ezdadın (zıtların) yer değiştirmesi.
Zulüm, Adalet Gibi Konuştuğunda
Zulüm artık kaba kuvvetle değil; hukuk, anayasa, güvenlik, millî birlik gibi makyajlarla sunuluyor.
Adına “düzen sağlama” deniyor.
Adına “toplumu koruma” deniyor.
Ama özünde: Mazlumu susturma, adaleti susturma ve sesi bastırma var.
Zulüm, başına adalet külâhı geçirdiğinde; artık zalimle mücadele edenler suçlu ilan ediliyor. Çünkü kelimeler yer değiştirmiş. Artık haklı olmak yetmiyor; haklı görünmek için zulmün sahnesinde rol almamış olman gerekiyor.
Hıyanet, Hamiyet Gibi Sunulduğunda
Vatanı, milleti, dini ve değerleri satmak isteyenler; sözde “ilerleme”, “özgürlük”, “medeniyet” diyerek hareket ediyor.
Ve bu aldatıcı görüntü, bir gaflet perdesi gibi halkın gözlerini örtüyor.
Oysa gerçek hamiyet, milletin ruhunu yaşatmakla olur. Ama ihanet, bu ruha zincir vurup, “çağdaşlık” yaftasıyla kimliksizliğe sürüklüyor.
Ve bunu yaparken de sanki milletin hayrına çalışıyor gibi görünüyor.
Zehirli bir bardağa bal damlatılmış gibi…
Cihad, Bağy (İsyan) Diye Damgalandığında
Hak yolda mücadele edenler terörist, bölücü, yobaz ilan edilirken;
Gerçek teröristler “özgürlük savaşçısı” sıfatıyla pohpohlanıyor.
Bir millet kendi inancını savunduğunda “radikal”,
Batı başka bir yerde savaş çıkardığında “barış elçisi” oluyor.
Cihada bağy, direnişe anarşi, ümmete ayrılık etiketi takılıyor.
Ve böylece hakkın sesi susturuluyor; haklılık, şekle kurban ediliyor.
Esaret, Hürriyet Diye Yutturulduğunda
Batı’nın kültürel esaretine giren toplumlar, bunu “özgürlük” zannediyor.
Kadim değerleri terk etmek “bireysel gelişim”,
Aile yapısının çökmesi “modern hayat”,
İnancın zayıflaması “bilimsel ilerleme” diye adlandırılıyor.
Aslında zihinler tutsak, kalpler zincirli, ama özgürlük şarkıları söyleniyor.
Çünkü esaret artık zincirle değil; ekranla, ekran diliyle, etiketlerle geliyor.
Ezdadın Mübadelesi: En Derin Aldanış
Zıtların yer değiştirmesi, basit bir kavram karmaşası değil; hakikatle bağın kopmasıdır.
Çünkü bir toplum hakla bâtılı ayırt edemez hâle gelirse, artık ona her şey meşru gösterilebilir.
Bu durumun çaresi, kalpleri basiretle, zihinleri hakikatle donatmaktır.
Hak ve bâtıl, adalet ve zulüm, hürriyet ve esaret; isimle değil, muhtevayla tanınmalı.
Ve bu tanıma ancak fikirle, imanla, hikmetle ve cesaretle mümkündür.
Özet:
Bu makale, Bediüzzaman Said Nursî’nin “Zulüm başına adalet külâhı geçirmiş…” sözü etrafında, kavramların içinin nasıl boşaltıldığını ve hakikatin nasıl ters yüz edildiğini ele alır. Zulmün adalet kisvesine, hıyanetin hamiyet elbisesine, cihadın isyan etiketine ve esaretin hürriyet maskesine büründüğü günümüzde; hak ve bâtılın karıştığı bu karmaşada insanlara düşen görevin, hakikatin ölçülerine dönmek olduğu anlatılır. Zıtların yer değiştirmesi, bir toplumu en tehlikeli felaketlere sürükleyebilir. Bu yüzden hakikat, isimde değil; özde aranmalıdır.