Sahabelerin Velayeti: En Yüksek Yol, En Kısa Mesafe

Sahabelerin Velayeti: En Yüksek Yol, En Kısa Mesafe

“Sahabelerin velayeti, velayet-i kübra denilen, veraset-i nübüvvetten gelen, berzah tarîkına uğramayarak doğrudan doğruya zâhirden hakikate geçip akrebiyet-i İlahiyenin inkişafına bakan bir velayettir ki o velayet yolu, gayet kısa olduğu halde gayet yüksektir. Hârikaları az fakat meziyatı çoktur. Keşif ve keramet orada az görünür.”
Mektubat. Bediüzzaman Said Nursî

İslam tarihinin en parlak ve en sağlam nesli olan Sahabe nesli, sadece İslâm’ın ilk taşıyıcıları değil, aynı zamanda en yüksek velayet mertebesinin temsilcileridir. Onların yolu, keşif ve kerametle değil, hakikatin kendisiyle yürünmüş bir yoldur. Bediüzzaman bu yola “velayet-i kübra” der.

  1. Vahiy Gölgesinde Yetişen Nesil

Sahabeler:

Vahyin nazil olduğu anda oradaydılar.

Kur’an’ın muhatabıydılar.

Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) canlı terbiyesinde yetiştiler.

Bu sebeple onların kalpleri, doğrudan doğruya ilahi hakikate açık hâle geldi. Onlar berzah tarîkına, yani rüya, keşif, halvet gibi perdelerle hakikate ulaşma yollarına ihtiyaç duymadılar. Çünkü:

> Zâhirleriyle hakikati gördüler, bâtına geçmeden hakikate ulaştılar.

  1. Vâris-i Nübüvvet: Peygamberlik Mirasıyla Yürüyenler

Sahabe velayeti, veraset-i nübüvvete dayanır. Yani onlar, Peygamberlik makamından doğrudan beslenen velayet yolunun yolcularıdır. Bu yol:

Uzun manevî seyr u sülûk süreçlerine ihtiyaç duymaz.

Harika hallerle değil, sadakat, ihlas ve teslimiyetle yürür.

Keşif ve kerameti az ama, tesiri çok yüksektir.

Bunun anlamı şudur:

> Velayet sadece olağanüstülük değildir. Velayet, Allah’a en yakın yoldan sadakatle yürüyebilmektir.

  1. Harika Görünmeyen Ama Çok Değerli Olan

Bediüzzaman’ın şu cümlesi çok dikkat çekicidir:

> “Hârikaları az fakat meziyatı çoktur.”

Bu ifade, bugünün maneviyat arayışına çok ciddi bir uyarıdır. Günümüzde manevî değerlere yönelen birçok insan, “keşif”, “keramet”, “harika haller” aramaktadır. Oysa sahabe yolunda bu türden görünür harikalar azdır ama Allah’ın rızasına ulaşmada çok daha derin meziyetler vardır:

Sarsılmaz iman,

Tam teslimiyet,

Şeksiz sadakat,

Peygamber’e (s.a.v.) tam ittiba,

İlahi akrebiyete mazhar olmak…

Bu meziyetler, kalp gözüyle görülen en büyük kerametlerdir.

  1. Berzah Tarîkı Nedir, Sahabe Neden Oradan Geçmedi?

“Berzah tarîkı”, manevî yolculukta genellikle araya giren perdeler, semboller, rüya ve keşiflerle ulaşılan hakikat parçalarıdır. Bu yol:

Tasavvufî seyr u sülûkta izlenen yoldur.

Uzun ve çileli bir yoldur.

Nefsin terbiyesini gerektirir.

Ama sahabeler bu yolu değil, doğrudan hakikate giden kısa ve yüksek bir yolu izlediler. Çünkü:

Zaman, asr-ı saadetti.

Rehber doğrudan Resûlullah’tı.

Vahiy canlıydı.

Gözleriyle hakikati gördüler, kalpleriyle tasdik ettiler.

  1. Hikmetli Sonuç: Yüksekliğin Ölçüsü Harika Değil, Hakikattir

Bugün bazen insanlar, velilik ölçüsünü keşif, keramet, olağanüstü rüyalar gibi şeylerle sınırlı zannediyor. Oysa asıl ölçü:

Allah’a ne kadar yakın olduğun,

Sünnet-i Seniyye’ye ne kadar sadık kaldığın,

İmanı ne kadar sağlam taşıdığın,

Hakk’a ne kadar teslim olduğundur.

Sahabeler, bunu en kısa yoldan, en sağlam şekilde başarmışlardır. Onların velayeti, az zamanda büyük yol katetmeyi başarmış bir örnektir. Onların örnekliğine uymak, harikaları kovalamaktan çok daha doğru bir tercihtir.

SONUÇ ve ÖZET

Sahabe velayeti, “velayet-i kübra”dır: Kısa ama yüksek bir manevî yoldur.

Bu yolda harikalar az, ama manevî meziyetler çoktur.

Vahyin gölgesinde ve Resûlullah’ın terbiyesiyle yetiştiklerinden dolayı, keşif gibi ara yollarla değil, zâhirden hakikate doğrudan ulaşmışlardır.

Asıl velilik, harika göstermek değil; Allah’a en sağlam ve en samimi şekilde kul olabilmektir.

Bugünün Müslümanı için örnek, harikalarda değil; sahabenin sadakatinde ve teslimiyetindedir.

 

Loading

No ResponsesHaziran 27th, 2025