Rahmetin Gölgesinde Ümit ve Diriliş
Rahmetin Gölgesinde Ümit ve Diriliş
“Rahmet-i İlahiyeden ümit kesilmez. Çünkü Cenab-ı Hak, bin seneden beri Kur’an’ın hizmetinde istihdam ettiği ve ona bayraktar tayin ettiği bu vatandaşların muhteşem ordusunu ve muazzam cemaatini, muvakkat arızalarla inşâallah perişan etmez. Yine o nuru ışıklandırır ve vazifesini idame ettirir… ”
Mektubat
Milletin Yazgısı ve Kur’ân’ın Hizmeti
Tarihin dalgaları bazen milletleri yükseltir, bazen sarsar. Fakat bu iniş çıkışlar, ne ilâhî bir terk edilişin, ne de kaderin zalim bir oyunun neticesidir. Her bir çöküş, bir tefekkür; her bir inkıraz, bir inşa için fırsattır. Bediüzzaman Said Nursî’nin Mektubat’ta geçen şu sözleri, karanlık zamanlara düşen bir milletin yeniden diriliş umudunu yeşerten bir meşaledir:
> “Rahmet-i İlahiyeden ümit kesilmez. Çünkü Cenab-ı Hak, bin seneden beri Kur’an’ın hizmetinde istihdam ettiği ve ona bayraktar tayin ettiği bu vatandaşların muhteşem ordusunu ve muazzam cemaatini, muvakkat arızalarla inşâallah perişan etmez.”
Bu satırlar, sadece teselli değil; aynı zamanda tarihî bir hakikatin, kaderî bir misyonun ve manevî bir müjdenin ifadesidir.
Kur’an’a Hizmetle Şereflenen Millet
Türk milleti, bin yılı aşkın bir süredir Kur’an’ın bayraktarlığını yapmış, onun sancağını doğudan batıya, kuzeyden güneye taşımıştır. Selçuklu’nun irfanı, Osmanlı’nın adaleti, Anadolu’nun fedakârlığı, bu hizmetin parçalarıdır. Kur’an’a hizmet eden bir millet, aslında Allah’ın nuruna omuz vermiştir. Böyle bir millet, geçici çöküşler yaşasa da kader planında silinmeye mahkûm değildir.
Bediüzzaman, bu düşüşün “muvakkat bir arıza” olduğunu belirtir. Yani bu durum geçici, yüzeysel, düzeltilebilir ve tamamen yıkıma değil, arınmaya vesiledir. Bu, ümidi besleyen bir bakıştır: Hastalığı fark etmek, şifanın başlangıcıdır.
Rahmetin Üzerine İnşa Edilen Gelecek
Allah’ın rahmeti, kulun günahını aşan, milletin dağınıklığını kuşatan, tarihin karanlık noktalarına ışık tutan bir kudrettir. Bu rahmet, sadece geçmişte değil, her anda hazır ve nazırdır. Dolayısıyla bir millet, hangi şartlarda olursa olsun, eğer Kur’an’a yönelirse, onun sancağını tekrar yüceltmek için rahmet kapıları açılır.
Ümitsizlik, şeytanın silahıdır. Rahmet-i İlahîden ümit kesmek, Allah’ı haşa zalim gibi görmek demektir. Oysa Rab, “Rahmetim gazabımı geçti” buyurmuştur. Ne kadar çöküş olursa olsun, bir millet Kur’an’a yönelirse, yeniden ihya olur.
Vazife Bitmez, Nur Sönmez
Bediüzzaman burada çok önemli bir teselli verir:
> “Yine o nuru ışıklandırır ve vazifesini idame ettirir.”
Bu demektir ki; milletlerin vazifeleri vardır. Kur’an’a hizmet eden bir millet, sadece kendi bekası için değil, insanlığın istikbali için görev almıştır. O görev, bitmez. Belki kişiler değişir, dönemler değişir ama o nur sönmez.
Milletin asıl görevi; Kur’an’ın ahlâkını, adaletini, tevhit nurunu, ilimle, irfanla, hikmetle taşımaktır. Bugün bu hizmet; savaşla değil, ilimle, ahlakla, tebliğle ve temsil ile olur. Nur hizmeti kalpleri aydınlatırken, milletin dirilişine de vesile olur.
Geçici Arızalar, Kalıcı Varlıklar
Bugün yaşadığımız ahlâkî, siyasî, kültürel sarsıntılar; derin köklere sahip bir ağacı deviremez. Eğer kök sağlam, niyet halis, istikamet Kur’an ise; fırtına geçer, bahar gelir. Bu millet, sadece bir coğrafya adı değildir; aynı zamanda bir manevî mirasın, bir İslâm hizmetinin, bir vahdet potansiyelinin adıdır. Allah, böyle bir mirası boşa çıkarmaz.
Özet
Bu makalede Bediüzzaman’ın “Rahmet-i İlahiyeden ümit kesilmez” düsturuyla, bir milletin Kur’an’a hizmet yolundaki diriliş umudu işlenmiştir. Türk milletinin bin yıllık Kur’an hizmeti, geçici çöküşlere rağmen ilâhî rahmetle yeniden ayağa kalkacağına delildir. Kur’an’a hizmet eden hiçbir millet, kader tarafından terk edilmez. Her düşüş, bir dirilişin habercisidir. Önemli olan, ümidi kaybetmeden, vazifeye sarılmaktır. Çünkü nur sönmez, rahmet kesilmez, vazife bitmez.