Muhabbetin Kal’ası ve Adavetin Aldatıcı Taşları
Muhabbetin Kal’ası ve Adavetin Aldatıcı Taşları
“Evet muhabbetin sebepleri; îman, İslâmiyet, cinsiyet ve insaniyet gibi nurânî, kuvvetli zincirler ve mânevî kal’alardır. Adâvetin sebepleri, ehl-i îmana karşı küçük taşlar gibi bir kısım hususî sebeplerdir. Öyle ise bir müslümâna hakikî adâvet eden, o dağ gibi muhabbet esbablarını istihfaf etmek hükmünde büyük bir hatadır.”
Hutbe-i Şamiye
Toplumları bir arada tutan görünmeyen bağlar vardır. Bu bağlar bazen bir inanç, bazen bir aidiyet, bazen de insan olmanın ortak şuurudur. Bediüzzaman Said Nursî, Hutbe-i Şamiye’de bu bağları “îmân, İslâmiyet, cinsiyet ve insaniyet” gibi nurânî ve kuvvetli zincirler olarak ifade eder. Bu zincirler, insanları birbirine kenetleyen mânevî kal’alardır. Aynı yöne bakan kalpler, aynı değerlere bağlı olan ruhlar, ortak bir Rabbe, dine ve kıbleye yönelen insanların aralarında asıl olması gereken bağ; muhabbettir.
İnsanlık onurunu yücelten bu kudsî bağlara rağmen, bazen basit sebeplerle, küçük meselelerle, geçici kırgınlıklarla koca koca kaleler yerle bir olur. Dînî kardeşliğe rağmen, îman birliğine rağmen, sırf bir hatır kırıklığı ya da dünyevî bir çıkar çatışması yüzünden düşmanlık beslenmesi, işte bu büyük bir körlük ve gaflettir. Çünkü bir mümin, başka bir mümine düşmanlık ettiğinde, dağ gibi muhabbet sebeplerini görmezden gelmiş ve adeta bu İlâhî bağları küçümsemiş olur.
Adavetin dayandığı zemin çoğu zaman zayıf, geçici ve hissîdir. Kişisel kırgınlıklar, yanlış anlamalar, gurur, kibir ya da nefisle ilgili nedenler; ebedî kardeşliği örseleyemez. Çünkü o kardeşlik, nefsin değil, ruhun birliğinden doğmuştur. Hâlbuki îman, müminleri birbirine “mukaddes bir zincir” ile bağlamıştır. O zincir, Arş’tan kalbe inen bir nurdur. Bu nur kırılmaz, kesilmez; sadece ihmal edilirse zayıflar.
Muhabbet, bu zincirin hakikatidir. Çünkü îman edenler için Kur’an’ın emri açıktır:
“Müminler ancak kardeştir.”
Bir müminin diğerine bu kadar yüksek kıymet verilmişken, husumet etmek; bu İlâhî fermanı hiçe saymak olur. Çünkü îmanın bir gereği olarak muhabbet etmek farz mesabesindedir. Kin, kıskançlık, dedikodu, öfke gibi nefsanî davranışlar; şeytanın müminler arasına soktuğu fitne taşlarıdır. Bediüzzaman’ın deyimiyle bu “küçük taşlar”, nurdan yapılmış kaleleri yıkmaya yetmez; yeter ki biz kaleyi terk etmeyelim.
O hâlde Müslümanlar arasında kalıcı bağlar kurmak ve kırgınlıkları aşmak; sadece güzel bir ahlâk değil, aynı zamanda bir îman meselesidir. Kırgınlıklar, hatalar, anlaşmazlıklar elbette olacaktır. Fakat bunları büyütmek, düşmanlığa dönüştürmek değil; muhabbetle, affetmekle, anlayışla çözmek gerekir.
Muhabbetin hakikî kıymetini bilen, kinle değil şefkatle bakar. Göz değil kalp ile görür. Çünkü kalp, îmanla beslenirse muhabbetle parlar. Ve o muhabbet, toplumu bir arada tutan sarsılmaz bir kal’a olur. Oysa adavet; o kal’anın dışında, sahte zaferlerle yıkıma götüren aldatıcı bir hayaldir.
Özet:
Bu makale, Hutbe-i Şamiye’de geçen “îmân, İslâmiyet, cinsiyet ve insaniyet gibi nurânî zincirler”in, müminleri birbirine bağlayan asıl muhabbet vesileleri olduğunu açıklamaktadır. Müslümanların aralarındaki geçici ve küçük sebeplerden doğan düşmanlıklar, bu büyük İlâhî bağları hafife almak anlamına gelir. Adavetin dayandığı zemin zayıf, muhabbetin dayandığı zemin ise kudsîdir. Bu nedenle mümin, dînî kardeşliğini muhafaza etmeli, muhabbetin kal’asını yıkacak küçük taşlara itibar etmemelidir.