İman ve İslâm: Kurtuluşun İki Kanadı
İman ve İslâm: Kurtuluşun İki Kanadı
“İmansız İslâmiyet, sebeb-i necat olmadığı gibi; İslâmiyetsiz iman da medar-ı necat olamaz. ”
Mektubat
Hayat bir yolculuktur; bu yolculuğun menzili ebediyet, rotası ise marifetullahtır. Bu yolda insanın en büyük azığı imanı, en sağlam bineği ise İslâmiyet’tir. Bediüzzaman Said Nursî’nin veciz ifadesiyle:
“İmansız İslâmiyet, sebeb-i necat olmadığı gibi; İslâmiyetsiz iman da medar-ı necat olamaz.”
Bu cümle, hakiki kurtuluşun, hem kalpte yerleşen bir iman, hem de hayatta tezahür eden bir amel-i salih ile mümkün olduğunu beyan eder. Yani kurtuluş, yalnızca inançla değil, aynı zamanda o inancın hayata yansımasıyla mümkündür.
- İmansız İslâmiyet: Beden Ruhsuz Yaşamaz
İmansız bir İslâmiyet, şekilci bir görüntüdür. Diliyle kelime-i şehadet getirip, kalbiyle tasdik etmeyen bir kimse, yalnızca bir taklitten ibaret bir inanca sahiptir. Namaz kılsa bile, kalbi Allah’a yönelmiyorsa; oruç tutsa bile niyeti gösterişse; bu hâl kurtuluşa sebep değildir. Zira din, önce kalpte başlar. İbadetler, iman meyvesinin dışa yansıyan dallarıdır. Ağacın kökü olmayan dalı ne kadar yeşil görünse de, rüzgârla yere düşmeye mahkûmdur.
- İslâmiyetsiz İman: Ruh Amelsiz Kurur
Öte yandan, “Benim kalbim temiz, önemli olan niyettir” diyerek İslâm’ın emir ve yasaklarını hiçe sayan bir anlayış da batıldır. Zira gerçek iman, tembellik değil, sorumluluk yükler. Kalpte Allah’a iman varsa, bu kendini ibadette, ahlakta, kul hakkında, haramdan kaçınmada, emri bil-maruf ve nehyi anil-münkerde gösterir. İmansız ibadet faydasız olduğu gibi, ibadetsiz iman da meyvesiz bir ağaç gibidir.
- İman–Amel İlişkisi: Ruh ve Beden Gibi
İman ve amel, ruh ve beden gibidir. Ruhsuz bir beden ceset olur, hareketsiz kalır. Bedensiz bir ruh da dünyada görünemez, iş göremez. Aynı şekilde, iman bir nurdur; fakat bu nurun hayat vermesi için İslâmî hayatla birleşmesi gerekir. Kur’ân’da müminler “الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ – iman edip salih amel işleyenler” olarak tanımlanır. Bu ayrılmaz bağ, imanı kuru bir iddiadan, İslâmiyeti ise şekilcilikten kurtarır.
- Zamanımızda Tehlike: Parçalanmış Dindarlık
Günümüzde bazı çevreler, dini ya sadece bir inanç sistemi olarak (ibadetsiz iman), ya da sadece geleneksel ritüeller olarak (imansız İslâmiyet) anlıyor. Bu iki yanlış ucun ortasında, gerçek kurtuluşun yolu hem tasdik eden bir kalp, hem de teslim olan bir hayat ile mümkündür. Ne sırf kalpte kalmalı, ne de şekle hapsolmalı. Allah’a inanmak, O’nun emrine uymakla tamam olur.
- Hakiki Kurtuluş: İman + İslâmiyet
İman; Allah’ı tanımak, Onu sevmek, O’na güvenmektir.
İslâmiyet; Allah’ın emirlerine teslim olmak, yasaklarından sakınmaktır.
İman, sevginin özü; İslâmiyet, o sevginin şeriatle taçlanmasıdır.
Kurtuluş, işte bu iki hakikatin birleşimindedir.
Özet:
Bu makalede, Bediüzzaman’ın “İmansız İslâmiyet, sebeb-i necat olmadığı gibi; İslâmiyetsiz iman da medar-ı necat olamaz” sözü doğrultusunda; hakiki kurtuluşun, hem kalpte yer eden bir imanla hem de hayatta yansıyan bir İslâmiyetle mümkün olduğu anlatılmıştır. Ruhsuz bedenin yaşamadığı gibi, ibadetsiz imanın da faaliyettir ve atıl kaldığı, şekilcilikle sınırlı bir İslâm’ın da kalbî tasdikten mahrumsa fayda vermeyeceği anlatılmıştır. Gerçek kurtuluş, iman ve amelin birlikte bulunmasıyla elde edilir.