Gayesiz Bir Hilkat Olabilir mi?
Gayesiz Bir Hilkat Olabilir mi?
“Kat’iyen bil ki: Hilkatin en yüksek gayesi ve fıtratın en yüce neticesi iman-ı billahtır.
Ve insaniyetin en âlî mertebesi ve beşeriyetin en büyük makamı, iman-ı billah içindeki marifetullahtır.
Cin ve insin en parlak saadeti ve en tatlı nimeti, o marifetullah içindeki muhabbetullahtır.
Ve ruh-u beşer için en hâlis sürur ve kalb-i insan için en safi sevinç, o muhabbetullah içindeki lezzet-i ruhaniyedir. ”
Mektubat
BAŞLIK: Varlığın Zirvesi, Ruhun Gıdası: İman, Marifet ve Muhabbetullahın Yolculuğu
(Mektubat’tan Hakikat Yolculuğuna Derin Bir Bakış)
İnsan her sabah gözünü açtığında hayatına devam eder, ama çoğu zaman şu soruyu sormaz:
“Neden yaratıldım? Bu varlık nereye gidiyor?”
Bu soruların cevabı bulunmadığında, insan hayatı yalnızca “yaşamak için yaşamak” döngüsüne hapsolur. Oysa yaratılışın (hilkatin) en yüksek gayesi, kuru bir hayatta kalmak değil, Yaratıcıyı tanımak ve O’na yönelmektir.
Bediüzzaman Said Nursî bu hakikati veciz şekilde şöyle ifade eder:
> “Kat’iyen bil ki: Hilkatin en yüksek gayesi ve fıtratın en yüce neticesi iman-ı billâhtır.”
Bu cümle bir düşünce değil, bir varoluş gerçeğidir.
- Hilkatin Gayesi: İman-ı Billâh (Allah’a İman)
Her şeyin bir gayesi vardır. Ağacın meyve vermesi, güneşin ışık saçması, bulutun yağmur taşıması gibi; insanın yaratılış gayesi de Allah’a iman etmektir. Bu iman, sadece kabul etmek değil; bir bağ kurmaktır. O’na yönelmek, O’na teslim olmak, O’na güvenmek ve O’nu hayatın merkezine almaktır.
İman, kainatın diliyle konuşan insanın kendi yaratılış lisanına verdiği cevaptır. Yani bu kainat “Seni yaratan bir Kudret var” derken, insanın “Evet, O’na iman ettim” demesidir.
- Fıtratın Neticesi: Marifetullah (Allah’ı Tanımak)
> “Ve insaniyetin en âlî mertebesi ve beşeriyetin en büyük makamı, iman-ı billah içindeki marifetullahtır.”
İman bir kapıdır; marifet ise o kapıdan içeri girmektir. Allah’ı sadece “var” bilmek değil, O’nu isimleriyle, sıfatlarıyla, fiilleriyle tanımak, bu marifetin yoludur.
Bir çiçekteki sanat, bize Rahman olan bir Yaratıcıyı gösterir.
Göklerdeki düzen, Alîm ve Hakîm olan bir Rabb’i bildirir.
Kalpteki merhamet, Vedûd olan bir Zât’tan haber verir.
İnsan, tanıdığı kadar derinleşir. Allah’ı tanımak, insanı hem eşyanın hakikatine hem de kendi nefsine yaklaştırır.
- Saadetin Anahtarı: Muhabbetullah (Allah’ı Sevmek)
> “Cin ve insin en parlak saadeti ve en tatlı nimeti, o marifetullah içindeki muhabbetullahtır.”
Muhabbetullah, marifetin meyvesidir. Tanımadan sevgi olmaz. Ama gerçekten tanıyan bir kalp, mutlaka sever. Çünkü Allah, güzelliklerin kaynağı, kemâlin zirvesi ve cemâlin merkezidir.
Sevgi, insanı yükseltir. Allah sevgisi ise kalbi fani sevdaların kırılganlığından kurtarıp bakiye bağlar. Bu sevgi:
Korkuyu ümit ederliğe,
Yalnızlığı vuslata,
Kaygıyı tevekküle,
Acıyı teselliye dönüştürür.
- Kalbin Lezzeti: Lezzet-i Ruhaniye
> “Ve ruh-u beşer için en hâlis sürur ve kalb-i insan için en safî sevinç, o muhabbetullah içindeki lezzet-i ruhaniyedir.”
Ruhun lezzeti maddî hazlarda aranmaz; o lezzet, ancak Allah sevgisinin kalpte yer bulmasıyla ortaya çıkar. Bu, dıştan gelen bir haz değil; içten doğan bir sürurdur.
Bu lezzet, bir namaz secdesinde yaşanır.
Bir dua ânında gözyaşına dönüşür.
Bir sabah güneşine bakarken Allah’ı hatırlamakta hissedilir.
Bir mazluma merhamet ederken içten gelen bir huzura dönüşür.
Bu ruhani lezzet, insanı içten içe doyurur ve kalbe şunu söyletir:
“Rabbim bana yeter. O varsa her şey var, O yoksa hiçbir şeyin anlamı yok.”
Hikmetli Bir Temsil: Zincirin Halkaları
Bu cümleleri bir zincirin halkaları gibi düşünebiliriz:
İman halkası olmadan zincir kurulmaz.
Marifet halkası o imanı güçlendirir.
Muhabbet halkası, zinciri kalbe bağlar.
Lezzet-i ruhaniye ise o zincirin sonunda açılan bir hazinedir.
Her bir halka, bir öncekine bağlıdır. Bu nedenle iman, bilgi, sevgi ve huzur birbirinden ayrılmaz bir bütündür.
SONUÇ: Varlığın Zirvesi, Ruhun Lezzeti
İnsan, sadece yiyen-içen, düşünen-üreten bir varlık değil; aynı zamanda inanmak isteyen, sevmek isteyen ve ebediyeti arzulayan bir ruhtur.
Bediüzzaman’ın bu dört aşamalı tanımı, insanın yaratılış gayesini, en yüksek potansiyelini, gerçek mutluluğunu ve kalp huzurunu açıkça ortaya koyar:
İman-ı billâh: Yaratıcıya bağlanmak.
Marifetullah: O’nu tanımak ve anlamak.
Muhabbetullah: O’nu sevmek ve yönelmek.
Lezzet-i ruhaniye: Kalbin en saf sevinciyle huzura ulaşmak.
Bu yolculuk, her insanın içinde gizli olan hakikat arayışının özüdür.
ÖZET:
İnsanın yaratılış gayesi, Allah’a imandır.
İmanın en yüksek mertebesi, Allah’ı isim ve sıfatlarıyla tanımaktır (marifetullah).
Bu tanıma, kalpte Allah sevgisini (muhabbetullah) doğurur.
Bu sevgi ise insana ruhani bir lezzet ve gerçek bir huzur kazandırır.
İman, bilgi, sevgi ve huzur zinciri, insanı yaratılış gayesine ulaştırır.