Fikr-i milliyet – Menfi Milliyet

Fikr-i milliyet – Menfi Milliyet

“Fikr-i milliyet, şu asırda çok ileri gitmiş. Hususan dessas Avrupa zalimleri, bunu İslâmlar içinde menfî bir surette uyandırıyorlar; tâ ki parçalayıp onları yutsunlar.”
Mektubat

Menfi Milliyet
Bir Zehir Olarak Milliyetçilik: Parçalamak ve Yutmak İçin Bir Hile
Mektubat’ta yer alan bu cümle, yirminci yüzyılın başlarında, yani dünya savaşlarının ve imparatorlukların yıkılışının arifesinde yapılmış, tarihi bir tesbittir. “Fikr-i milliyet, şu asırda çok ileri gitmiş” tesbiti, milliyetçiliğin bir ideoloji olarak yükselişine işaret eder. Bu yükseliş, milletleri birleştirici bir unsur olmanın ötesine geçerek, emperyalist güçlerin elinde bir yıkım aracına dönüşmüştür.
Bu cümlede anlatılan en kritik nokta, **”dessas Avrupa zalimleri”**nin bu fikri “menfî bir surette” (olumsuz bir biçimde) uyandırmasıdır. Bu durum, milliyetçiliğin doğal bir duygu olmaktan çıkıp, sömürgeci politikaların bir aracı haline gelmesidir. Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde ve İslam coğrafyasının genelinde yaşananlar, bu tesbitin ne kadar doğru olduğunu acı bir şekilde isbatlamıştır.

Uygulama ve Sonuçlar: Tarihten İbretler
* yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarında, Avrupa’nın büyük güçleri (İngiltere, Fransa, Rusya vb.), Osmanlı ve diğer İslam devletlerini parçalamak için milliyetçilik kartını oynamaya başladılar. Osmanlı tebaası içindeki farklı etnik grupları (Araplar, Arnavutlar, Ermeniler, Rumlar, Türkler…) birbirine karşı kışkırttılar. Bunun için aşağıdaki gibi sinsi yöntemler kullandılar:

* Tarih ve Kültürün Çarpıtılması: Her etnik grubun kendi “şanlı” geçmişi ve diğerlerinden üstünlüğü olduğu fikrini yaydılar. Böylece, asırlardır bir arada yaşayan halklar arasına nifak tohumları ekildi. Ortak İslam kimliğinin birleştirici gücü zayıflatıldı.
* Eğitim ve Propaganda: Misyoner okulları ve Avrupa destekli gazeteler aracılığıyla, farklı etnik kimlikleri yücelten ve ortak dini kimliği küçümseyen bir propaganda yapıldı. Bu, özellikle genç nesillerin zihnine işlendi.

* Maddi Destek ve Silahlandırma: Ayaklanmaları teşvik etmek ve isyanları desteklemek için isyancılara para, silah ve siyasi destek sağlandı. Bu sayede, merkezi otorite zayıflatıldı ve iç savaşlar körüklendi.
Bu sinsi planın sonucunda, “parçalayıp onları yutsunlar” hedefi büyük ölçüde gerçekleşti. İslam coğrafyası, yüzlerce yıllık birlikteliğin ardından paramparça oldu. Osmanlı İmparatorluğu’ndan bağımsızlığını kazanan yeni devletler, hem kendi içlerinde etnik gerilimler yaşadılar hem de Avrupa devletlerinin nüfuz alanlarına girdiler. Batı, bu parçalanmış coğrafyayı kolayca sömürebileceği bir pazara ve hammadde kaynağına dönüştürdü.

Düşündürücü ve Mantıklı Bir Analiz
Metin, “fikr-i milliyetin” kendi başına kötü olmadığını ima eder. Milliyetçilik, bir milleti bir arada tutan, ortak bir hedef etrafında birleştiren sağlıklı bir duygu olabilir. Ancak bu metin, bu fikrin **”menfî surette uyandırılması”**nın tehlikesine dikkat çeker.
Peki, milliyetçiliği menfi kılan nedir?
Cevap, bu fikrin İslâmiyet’ten tefrik edilmesi (ayrılması) ve bir üstünlük taslama aracı olarak kullanılmasıdır. İslamiyet, tüm Müslümanları ortak bir ümmetin parçası olarak kabul eder. Bir Arap Müslümanı ile bir Türk Müslümanı arasında etnik bir fark gözetmez. Ancak milliyetçilik, bu manevi bağı zayıflatarak, “benim ırkım senden üstündür” fikrini aşılar. İşte bu nokta, parçalanmanın başladığı yerdir.
Bu durum, tıpkı bir binanın temelini oluşturan harcı söküp almak gibidir. Harcı sökülen duvar, en ufak bir sarsıntıda bile kolayca yıkılır. İslam milletleri de, asırlardır onları bir arada tutan manevi harcı (İslam kardeşliğini) zayıflattığında, Avrupa’nın “desiseleri” karşısında kolayca yıkılmıştır.
Günümüzde bile bu taktikler hala kullanılmaktadır. Etnik ve mezhepsel farklılıklar, çıkar çatışmalarına dönüştürülerek İslam coğrafyasında istikrarsızlık ve savaşlar körüklenmektedir. Bu nedenle, Mektubat’ın bu uyarısı, sadece geçmişi anlamak için değil, günümüzdeki tehlikeleri de görebilmek için hayati bir önem taşır.

Özet
Bu makale, Mektubat’ta belirtilen “fikr-i milliyetin” (milliyetçiliğin) Avrupa güçleri tarafından İslam coğrafyasını parçalamak için nasıl bir araç olarak kullanıldığını incelemektedir. 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarında, Avrupalı devletler, Osmanlı İmparatorluğu gibi İslam devletleri içindeki farklı etnik grupları kışkırtarak, ortak İslam kimliğini zayıflatmış ve iç isyanları teşvik etmiştir. Bu sinsi siyasetin sonucunda, İslam coğrafyası parçalanmış, sömürüye açık hale gelmiş ve büyük felaketler yaşamıştır. Makale, milliyetçiliğin kendi başına bir tehlike olmaktan ziyade, İslam’dan ayrılarak bir üstünlük aracı olarak kullanıldığında yıkıcı bir zehire dönüştüğünü anlatmaktadır. Bu tarihi ders, günümüzde de etnik ve mezhepsel fitnelerin hala nasıl kullanıldığını anlamak için bir ibret niteliğindedir.

 

Loading

No ResponsesHaziran 27th, 2025