Ey Türk kardeş!

Ey Türk kardeş!

“Ey Türk kardeş! Bilhassa sen dikkat et! Senin milliyetin İslâmiyet’le imtizaç etmiş. Ondan kabil-i tefrik değil. Tefrik etsen mahvsın! Bütün senin mazideki mefahirin, İslâmiyet defterine geçmiş. Bu mefahir, zemin yüzünde hiçbir kuvvetle silinmediği halde, sen şeytanların vesveseleriyle, desiseleriyle o mefahiri kalbinden silme!”
Mektubat

Bu makale, iktibasın ana temasını oluşturan Türk milletinin kimliği ve İslamiyet arasındaki ayrılmaz bağ konusunu ele alacak.

Sırlı Bir Bağ: Milliyet ve Maneviyetin Ahengi

Yukarıdaki satırlar, sadece bir siyasi veya sosyal analiz değil, aynı zamanda tarihi bir hakikatin ve ruhsal bir uyarıcının sesidir. Bu ifadeler, Türk milletinin binlerce yıllık serüvenini ve bu serüvenin temel dinamiklerini çok veciz bir şekilde özetler. Alıntıda vurgulanan “milliyetin İslamiyet’le imtizaç etmesi” (birleşmesi, kaynaşması) fikri, sadece bir ideolojik söylem değil, tarihin ve sosyolojinin de şahitlik ettiği bir gerçektir.
Türkler, tarih sahnesine çıktıkları andan itibaren göçebe bir ruha ve güçlü bir savaşçı karaktere sahiptiler. Ancak bu karakter, İslamiyet’le tanıştıklarında bambaşka bir boyut kazandı. Geleneksel kültürlerindeki cömertlik, adalet duygusu ve kahramanlık ruhu, İslam’ın tevhid inancı, ahlakî prensipleri ve cihat ruhuyla birleşince, ortaya dünya tarihinde eşi benzeri az görülen bir medeniyet ve devlet geleneği çıktı. Bu birleşme, sanki iki güçlü nehrin bir araya gelerek daha büyük ve kudretli bir akarsu oluşturması gibidir.
Bu imtizaç, Türk milletinin sadece dinini değiştirmesi anlamına gelmez. Bu, onların kimliklerinin, dillerinin, sanatlarının, mimarilerinin, hatta gündelik yaşamlarının ilmek ilmek dokunduğu bir dönüşümdür. Selçuklu’nun kubbesinden Osmanlı’nın minaresine, Divan edebiyatının her bir beytinden halk türkülerinin derin manasına kadar, Türk kültürü artık İslam’ın ruhuyla nefes alıyordu.
Alıntının en can alıcı uyarısı şudur: “Tefrik etsen mahvsın!” (Ayırırsan helak olursun!). Bu, kuru bir tehdit değil, aksine bir tecrübe neticesidir. Tarih boyunca, Türk milletinin bu iki kimliği birbirinden ayırmaya çalıştığı her dönemde, sosyal çalkantılar, kimlik krizleri ve derin yaralar yaşanmıştır.

Milliyetçiliğin maneviyattan yoksun, kuru bir ırkçılığa dönüşmesi, birleştirici ve kapsayıcı olan manevi bağın zedelenmesine neden olur. Tıpkı bir ağacın köklerinden koparılması gibi, bu bağın koparılması da milletin ruhsal ve kültürel olarak kuruyup yok olmasına yol açabilir.
İbret Alınacak Noktalar
Bu metinden çıkarılması gereken en büyük ibret, kimlik inşasının temelinin ne olduğudur. Milliyet, sadece kan bağı veya coğrafya değildir; en az o kadar kültür, tarih ve ortak bir idealdir. Türk milleti için bu ortak ideal, asırlarca İslam’ın sancaktarlığını yapmaktı. Bu sancak, sadece bir savaş aleti değil, aynı zamanda bir medeniyet meşalesiydi.
Metin, “Bütün senin mazideki mefahirin, İslâmiyet defterine geçmiş” diyerek, Türk milletinin gurur duyduğu tüm başarılarını bir kez daha hatırlatır. Fatih’in İstanbul’u fethi, Kanuni’nin adaleti, Mimar Sinan’ın eserleri, Alparslan’ın Anadolu’yu yurt yapması… Bu zaferler ve eserler, sadece Türk’e ait olmakla kalmaz, aynı zamanda İslam medeniyetinin de en parlak sayfalarıdır. Bir Türk, geçmişiyle gurur duyduğunda, aslında İslam’ın şan ve şerefiyle de gurur duyar. Çünkü bu iki kimlik, tarihin her döneminde iç içe geçmiştir.

Düşündürücü Bir Mesele
Peki, günümüz insanı için bu mesaj ne anlam ifade ediyor?
Modern dünya, ulus devlet kimliklerini öne çıkarırken, manevi ve evrensel bağları zayıflatma eğilimindedir. Bu durum, insanları “şeytanların vesveseleriyle, desiseleriyle” kendi özlerinden uzaklaştırmaya çalışır. Bu vesveseler, geçmişi hor görme, dinî değerleri geri kalmışlıkla eşleştirme ve kimliği sadece maddi başarıya indirme şeklinde kendini gösterir.
Bu noktada, iktibas bize bir ayna tutar: Kendi geçmişine yabancılaşan bir milletin geleceği olabilir mi?
Bu vesveselere karşı durabilmek için, genç nesillerin kendi tarihlerini, kültürlerini ve manevi köklerini daha iyi öğrenmesi gerekir. Kuru bir milliyetçilikle değil, bilakis bu milliyetin temelini oluşturan İslami değerlerle birlikte yoğrulmuş, ahenkli bir kimlik bilinciyle hareket etmek, milletin bekası için hayati öneme sahiptir. Aksi takdirde, metinde belirtildiği gibi, “kalbimizdeki mefahiri siler” ve kimliksiz, rotasız bir gemi gibi savruluruz.

Özet
Bu makale, Risale-i Nur’dan yapılan bir iktibas ışığında, Türk kimliği ile İslamiyet arasındaki ayrılmaz bağı ele almaktadır. İktibas, bu iki unsurun tarih boyunca nasıl birleştiğini (imtizaç) ve bu birleşmenin, Türk milletinin tüm zaferlerinin ve kültürel mirasının temelini oluşturduğunu anlatır. Metin, bu iki unsuru birbirinden ayırmanın (tefrik) “mahv” (helak) getireceği konusunda uyarıda bulunur. Makale, bu birleşmenin tarihi köklerine ve günümüzdeki kimlik krizleri karşısında taşıdığı öneme dikkat çekerken, genç nesillere bu iki kimliği bir arada tutmanın hayati önemini hatırlatır. Asıl zenginliğin, tarihin ve maneviyatın birlikteliğinde yattığı anlatılarak, şeytanın vesveselerine karşı geçmişi ve manevi değerleri korumanın önemi belirtilir.

 

Loading

No ResponsesHaziran 27th, 2025