Ey nankör!

Ey nankör!

“Ey insan-ı müşteki! Sen ma’dum kalmadın, vücud nimetini giydin, hayatı tattın, camid kalmadın, hayvan olmadın, İslâmiyet nimetini buldun, dalalette kalmadın, sıhhat ve selâmet nimetini gördün ve hâkeza…

   Ey nankör! Daha sen nerede hak kazanıyorsun ki Cenab-ı Hakk’ın sana verdiği mahz-ı nimet olan vücud mertebelerine mukabil şükretmeyerek, imkânat ve ademiyat nevinde ve senin eline geçmediği ve sen lâyık olmadığın yüksek nimetlerin sana verilmediğinden bâtıl bir hırsla Cenab-ı Hak’tan şekva ediyorsun ve küfran-ı nimet ediyorsun?”
Mektubat

Nankörlüğün Perdesi: Sahip Olduklarımızı Görememe Hâli
Mektubat’taki bu sarsıcı hitap, modern insanın en büyük hastalığının teşhisidir: Nankörlük. Metin, “Ey insan-ı müşteki!” (şikâyet eden insan) diyerek, sürekli şikâyet eden, elindekine değil, elinde olmayana odaklanan insanı hedef alır. Bu, sadece bir şahsı değil, aynı zamanda toplumun genel bir eğilimini de tasvir eder.
Metin, insanın varoluşundan başlayarak kazandığı nimetleri kademe kademe sayar:
* Vücud nimeti: Hiçlikten var olma.
* Hayat nimeti: Cansız bir madde (camid) olmaktan çıkıp hayat bulma.
* İnsan olma nimeti: Hayvanlar âleminden ayrılıp akıl ve bilinç sahibi bir insan olma.
* İslâmiyet nimeti: Doğru yolu (dalalette kalmama) bulma.
* Sıhhat ve selamet nimeti: Sağlıklı ve huzurlu bir yaşam sürme.
Bu basamaklar, insanın hayatındaki her aşamanın bir “nimet” olduğunu ve her birinin bir öncekinden daha kıymetli olduğunu gösterir. Bu mantık silsilesi, bize aslında hayatın her anının bir armağan olduğunu hatırlatır. Var olmamız, nefes almamız, düşünmemiz ve doğruyu seçebilmemiz, her biri şükür gerektiren birer lütuftur.
Hikmetli ve İbretli Bir Duruş
Bu pasaj, insanın psikolojik yapısına dair çok derin bir tahlil yapar. İnsan, elindekilere kolayca alışır ve onları “hak edilmiş” bir şey gibi görmeye başlar. Bir süre sonra, sahip olduğu nimetler onun için görünmez hale gelir. Gözü hep “imkânat ve ademiyat nevinde” olanlardadır. Yani, var olma ihtimali olan ama eline geçmeyen veya hiç olmayan şeyler için hırs eder.
Bu durum, modern toplumda çok yaygındır. Birçok insan, iyi bir işi, sağlıklı bir ailesi ve sıcak bir evi varken, komşusunun lüks arabası veya sosyal medyadaki birinin gösterişli tatili yüzünden mutsuz olabilir. Eldekiler bir anda değersizleşir, elde olmayanlar ise birer “hak” ve “verilmeyen” bir lütufmuş gibi görünür. Bu, metindeki ifadeyle, **”bâtıl bir hırs”**tır. Bu hırs, insanın kalbini huzursuzlukla doldurur ve onu “Cenab-ı Hak’tan şekva” (Allah’tan şikâyet etme) noktasına getirir.

Mantıklı Bir Çözümleme
Metin, bu durumu “küfran-ı nimet” (nimete karşı nankörlük) olarak tanımlar. Nankörlük, sadece ahlaki bir kusur değil, aynı zamanda mantıksız bir davranış biçimidir.
Düşünelim: Bir insan, kendisine sunulan bir sofrada her türlü yemeği yiyip doyduktan sonra, sofrada olmayan bir yemeği kendisine vermedi diye ev sahibine kızıp sofra sahibini suçlayabilir mi? Bu, hem ahlaki hem de mantıksal olarak saçmadır.
Aynı şekilde, insan da en temel ve en büyük nimet olan “var olma” ve “insan olma” nimetine zaten nail olmuştur. Bu nimetler karşısında şükretmek yerine, henüz “layık olmadığı” veya “eline geçmeyen” yüksek nimetler (mesela zenginlik, makam, şöhret) için isyan etmek, büyük bir mantık hatasıdır.
Bu makalede bahsettiğimiz konular, Risale-i Nur’da yer alan tefsir ve bilimsel yaklaşımlarla da desteklenebilir. Risale-i Nur, kâinattaki her varlığın Allah’ın isimlerinin birer tecellisi olduğunu ve her bir nimette ilahi bir hikmet bulunduğunu öğretir. Bu bakış açısı, insana etrafındaki her şeyin tesadüf eseri olmadığını, her nimetin bilinçli bir ihsan olduğunu gösterir. Bu idrak, şükür duygusunu artırır ve insanı nankörlükten kurtarır.

Sonuç olarak: Şikâyet etmeyi bırakıp şükretmeye başlamak, insanın ruhsal huzura kavuşmasının en kısa yoludur. Elindeki bir kaşık balı görmeyip, elinde olmayan bir teneke bal için isyan eden birinin mutluluğu bulması imkânsızdır.

Özet
Bu makale, Mektubat’ta geçen “şikâyet eden insan” tasvirini ele alarak, nankörlük hastalığını analiz eder. Metin, insanın hiçlikten varlığa, cansızlıktan hayata ve hayvandan insana yükselmesinin her bir aşamasının büyük birer nimet olduğunu anlatır. İnsan, bu temel nimetlere karşı şükretmek yerine, sahip olamadığı veya “layık olmadığı” yüksek mertebeler için şikâyet ederek nankörlük eder. Makale, bu durumun mantıksal bir hata ve ruhsal bir hastalık olduğunu belirtir. Çözümün, elindeki nimetlere odaklanarak şükretmek ve böylece huzuru bulmak olduğu vurgulanmaktadır.

 

Loading

No ResponsesHaziran 27th, 2025