Saadet-i beşeriye dünyada adalet ile olabilir. Adalet ise doğrudan doğruya Kur’an’ın gösterdiği yol ile olabilir
Saadet-i beşeriye dünyada adalet ile olabilir. Adalet ise doğrudan doğruya Kur’an’ın gösterdiği yol ile olabilir…”
Risale-i Nur Külliyatı”ndan. Hutbe-i Şamiye.
Adalet: Beşeriyetin Saadeti ve Kur’an’ın Rehberliği
İnsanlık tarihi boyunca her dönemde aranan, özlemi duyulan ve uğruna mücadele edilen yegane değerlerden biri adalettir.
Bu derin söz, beşeriyetin gerçek saadetinin, yani dünya ve ahiret mutluluğunun ancak adaletle mümkün olabileceğini çarpıcı bir şekilde ifade ediyor. Dahası, bu adaletin kaynağını ve yolunu da doğrudan Kur’an-ı Kerim’in rehberliğinde görüyor.
Adalet, sadece hukuki bir kavramdan ibaret değildir; aynı zamanda toplumsal, ahlaki ve vicdani bir ilkedir. Bir toplumda adalet tesis edilemediği zaman, orada huzur ve güven ortamı bozulur, insanlar arasında eşitsizlikler derinleşir, zulüm baş gösterir ve nihayetinde çöküş kaçınılmaz olur. Tarih, adaletin gözetilmediği nice medeniyetlerin nasıl yıkıldığının ibretlik örnekleriyle doludur. Zira adalet, bir binanın temeli gibidir; sağlam bir temel olmadan hiçbir yapı ayakta kalamaz.
Peki, beşeriyetin saadetini temin edecek bu adaletin kaynağı ve ölçüsü ne olmalıdır? Çağlar boyunca filozoflar, düşünürler ve devlet adamları bu soruya farklı cevaplar aramışlardır. Kimi aklı, kimi geleneği, kimi ise gücü adaletin temeli olarak görmüştür. Ancak Risale-i Nur’un ifade ettiği gibi, gerçek ve evrensel adalet, insan aklının sınırlılıkları ve beşeri zaaflarla malul olmaması gereken, ilahi bir kaynaktan beslenmelidir. İşte bu noktada Kur’an-ı Kerim, insanlığa eşsiz bir adalet perspektifi sunar.
Kur’an-ı Kerim, adaleti Allah’ın emri ve kulluk görevinin bir parçası olarak tanımlar. “Şüphesiz Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder; çirkin işleri, fenalığı ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt verir.” (Nahl Suresi, 90. Ayet) gibi ayetler, adaletin İslam’daki merkezi konumunu açıkça ortaya koyar. Kur’an, adaleti sadece yargıda değil, ticarette, sosyal ilişkilerde, hatta düşmanlara karşı bile gözetmeyi emreder. “Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin sizi adaletsizliğe sevk etmesin. Adaletli olun; bu, takvaya daha yakındır.” (Maide Suresi, 8. Ayet) buyurularak, adaletin kişisel duyguların ötesinde, ilahi bir ölçüyle tesis edilmesi gerektiği anlatılır.
Kur’an’ın gösterdiği adalet yolu, her bireyin haklarını koruyan, kimseye zulmetmeyen, güçlünün değil haklının yanında duran, hakkaniyet ve vicdan esaslarına dayanan bir yoldur. Bu yol, sadece bireysel düzeyde değil, toplumsal ve uluslararası düzeyde de barış ve huzuru tesis etme potansiyeline sahiptir. Zira ilahi adaletin rehberliğinde şekillenen bir dünya görüşünde, ırk, dil, din, cinsiyet gibi ayrımlar adaletin önüne geçemez; herkes eşit derecede haklara ve sorumluluklara sahip olur.
Günümüz dünyasında yaşanan pek çok krizin, çatışmanın ve eşitsizliğin temelinde adaletsizlik yatmaktadır. Sömürü, fakirlik, savaşlar, toplumsal kutuplaşmalar… Tüm bu sorunların çözümü, Kur’an’ın rehberliğinde adalet tesis edebilmekten geçiyor. İnsanın fıtratında var olan hak ve adalet arayışı, ancak ilahi ölçülerle tatmin edilebilir. Bu nedenle, beşeriyetin gerçek saadeti için adaleti Kur’an’ın çizdiği yolda aramak, hem bireysel hem de toplumsal kurtuluşun anahtarıdır.
Özet:
“Saadet-i beşeriye dünyada adalet ile olabilir. Adalet ise doğrudan doğruya Kur’an’ın gösterdiği yol ile olabilir…” sözünü temel alarak adaletin insanlık için önemini anlatmaktadır. Adaletin sadece hukuki değil, toplumsal, ahlaki ve vicdani bir ilke olduğu belirtilir. Adaletsizliğin toplumları çöküşe sürüklediği tarihsel örneklerle desteklenir. Makale, gerçek adaletin ilahi bir kaynaktan beslenmesi gerektiğini savunur ve Kur’an-ı Kerim’in adaleti Allah’ın emri ve kulluk görevi olarak tanımladığını, her alanda adaleti gözetmeyi emrettiğini Nahl ve Maide surelerinden ayetlerle açıklar. Günümüz dünyasındaki krizlerin temelinde adaletsizliğin yattığına dikkat çekerek, beşeriyetin gerçek saadeti ve toplumsal kurtuluş için adaleti Kur’an’ın çizdiği yolda aramanın önemini ifade ederek sonlanır.