Özgürlük Kimin Hakkı? Başörtüsü Yasağından Çıplaklığa Giden Yol
Özgürlük Kimin Hakkı? Başörtüsü Yasağından Çıplaklığa Giden Yol”
Gerçek Özgürlük, İffetin ve İnancın Hakkını Tanımaktır
Tarihin en büyük çelişkilerinden biriyle karşı karşıyayız:
Bir dönemin “çağdaş” ve “özgürlükçü” anlayışı, inancından dolayı örtünen genç kızlara kapıları kapattı, okulları, amfileri, kürsüleri yasakladı. Başörtüsü, bir tehdit gibi gösterildi.
Başını örttüğü için eğitim hakkı elinden alınan nice zihin, nice istidat, nice anne adayı; Allahın emri ve bir fariza yerine getirildiği için hayatlarının en verimli dönemlerinden mahrum edildi. Bu durum, bir yönetmelik meselesi değil; doğrudan inanca müdahale ve vicdana pranga vurmaydı.
Ama aynı toplum, yıllar sonra bambaşka bir tabloya şahit oldu:
Bu defa örtü değil, açıklık serbestti. Eğitim yuvalarında, adeta iç çamaşırıyla gezen birileri, “modernlik” adına teşvik edilirken, başını örten hâlâ “irtica” yaftasına maruz kalabiliyordu. Bu tabloyu sorgulamak değil, eleştirmek bile “gericilik” sayıldı.
Özgürlük Ne Zaman Özgürlüktür?
İşte tam da burada sormak gerekir:
Özgürlük ne zaman özgürlüktür?
Sadece çıplaklığın, sınırsızlığın, değer tanımazlığın önünü açtığında mı? Yoksa inançla, haya ile, iffetle şekillenmiş tercihlere de yer açtığında mı?
Gerçek özgürlük; kişinin kendi iradesiyle, inancına göre yaşamasının teminat altına alınmasıdır.
Bir öğrenci başını örttüğü için dışlanıyorsa, orada özgürlükten bahsedilemez.
Bir başka öğrenci, toplumun temel değerlerini hiçe sayarak teşhircilikle eğitim alanına giriyor ve alkışlanıyorsa; orada ahlak, edep ve kamusal düzen sorgulanmalıdır.
Bedenin Değil, Değerin Özgürlüğü
Toplumlar, ahlakın altına dinamit döşeyerek değil; onu koruyarak ayakta kalır.
İffetin hor görüldüğü, haya duygusunun küçümsendiği bir düzende ne birey kalır, ne aile, ne de millet.
Başörtüsüne zulmeden sistem, kadını özgürleştirmedi; sadece kimliğini baskıladı.
Açıklığı teşvik eden anlayış da kadını özgür kılmadı; onu metalaştırdı, araçsallaştırdı.
Gerçek özgürlük, bir kadının hem örtüsünü hem vakarını hem de hakkını koruyabildiği bir düzenle mümkündür.
Özgürlük, ancak iffetin onurla yaşanabildiği bir zeminde kıymetlidir.
Bir Zamanların Zorbalığı: “Özgürlük” Maskesiyle Zulüm
Dün başörtülü diye okula alınmayan kızlara, “yasaktır, çağdışı kıyafettir” deniyordu.
Bugün aynı üniversitelerde, en mahrem kıyafetlerle dolaşanlara ses çıkarılmıyor.
Hatta bunu eleştirmek bile “özgürlüğe müdahale” olarak görülüyor.
Bu çifte standart, sadece dini değil; vicdanı da yaralıyor.
Demokrasi adı altında sadece seküler yaşam tarzını kutsayıp, inançlı kimliği dışlayan bir anlayış; hürriyet değil, ideolojik tahakkümdür.
Sonuç ve Özeti
Başörtüsü yasağı, gerçek özgürlükle çelişen bir zulümdü.
Bugün ise özgürlük adı altında değerlerin erozyona uğratıldığı, iffet ve edep gibi kavramların küçümsendiği bir dönem yaşıyoruz.
Gerçek özgürlük; hem başörtülüye hem başı açık olana hakkını tanımak, fakat iffeti çiğnetmemekle mümkündür.
Özetle:
Bir dönem başörtülü öğrenciler inançları yüzünden okullardan dışlandı.
Bugün ise edepsizlik ve açıklık “özgürlük” adına yüceltiliyor.
Gerçek özgürlük, inançlı insanın hakkını korumakla olur.
Özgürlük sadece bedenin değil, değerlerin ve vicdanın da özgürlüğüdür.
Bu çifte standart, toplumsal yozlaşmayı ve değer kaybını beraberinde getirir.
> “Zulüm ile abad olanın sonu berbat olur.”
İbret almak isteyenler için tarih sayfaları açık duruyor.