İman Hakikatleri: Tarikatların Meyvesi ve Hakiki Keramet

İman Hakikatleri: Tarikatların Meyvesi ve Hakiki Keramet

“Silsile-i Nakşî’nin kahramanı ve bir güneşi olan İmam-ı Rabbanî (ra) Mektubat’ında demiş ki: “Hakaik-i imaniyeden bir meselenin inkişafını, binler ezvak ve mevacid ve keramata tercih ederim.”

   Hem demiş ki: “Bütün tarîklerin nokta-i müntehası, hakaik-i imaniyenin vuzuh ve inkişafıdır.”
Mektubat

Tasavvuf, kalbin saflaşması, nefsin tezkiyesi ve insanın Hakk’a vuslatıdır. Yüzlerce yıldır büyük mürşidler bu yolda insanlara rehberlik etmiş, nefis terbiyesi ve kalp tasfiyesiyle insanları marifetullaha götürmüşlerdir. Ancak bu yüce yolun da bir gayesi, bir zirvesi, bir neticesi vardır. İşte bu hakikati, tasavvufun zirve isimlerinden biri olan İmam-ı Rabbânî (k.s.), şu veciz sözlerle ifade eder:

> “Hakaik-i imaniyeden bir meselenin inkişafını, binler ezvak ve mevacid ve keramata tercih ederim.”

“Bütün tarîklerin nokta-i müntehası, hakaik-i imaniyenin vuzuh ve inkişafıdır.”

Bu sözler, hem tasavvufun gayesini, hem de imanın hakikatini arayanlar için muazzam bir pusula hükmündedir.

  1. Ezvak ve Mevacid: Hâl Deryasında Boğulma Tehlikesi

Ezvak (manevî zevkler), mevacid (vecd ve coşkunluk hâlleri) ve kerametler, sûfî yolculuğun fıtri meyveleridir. Allah dostlarının kalbinde bir tat, ruhunda bir aşk, dilinde bir cezbe doğurur. Ancak bu hâller, nihai hedef değil; yolda zuhur eden işaretlerdir. Eğer hedef hâline getirilirse, kişi maksadı şaşırır, hâl peşinde koşarken hakikatten uzaklaşır.

İmam-ı Rabbânî işte bu noktada, imanın bir hakikatini anlamanın, bu hâllerden bin kat üstün olduğunu söyler. Çünkü imanın inkişafı, sadece bir duygusal yükseliş değil; kalpte yerleşen bir nur, ruhta doğan bir marifet, zihinde berraklaşan bir tevhid şuurudur.

  1. Hakiki Keramet: İman Hakikatinde Derinleşmek

Keramet, halkın gözünü kamaştırır; ama marifet, Allah’ın nazarına layık olandır. Gerçek bir velî için, bir iman meselesini derinlemesine kavramak, Allah’a yaklaşmada en büyük keramettir. Çünkü:

Keramet geçici, iman ise bâkîdir.

Keramet gösterisi, iman bir nur ve huzurdur.

Keramet ehli az bulunur, iman ehli ebedî saadete taliptir.

İmam-ı Rabbânî, bu düşünceyle en ileri sûfîlerin bile vardıkları menzilin iman hakikatlerinin vuzuhuna çıktığını ifade eder. Yani tarikatın en son noktası, en parlak neticesi, imanın hakikatini tam anlamak, hissetmek, yaşamaktır.

  1. Risale-i Nur ve Hakaik-i İmaniye

Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri de bu anlayışı eserlerinde en ileri seviyede işlemiştir. Risale-i Nur Külliyatı, tasavvuf yoluyla yüz yılda ulaşılabilecek bazı marifet mertebelerini, imanî meselelerin aklî, kalbî ve mantıkî izahlarıyla insanlara ulaştırmıştır. Çünkü zaman, artık hâl değil, hakikat zamanıdır.

Bu zamanda insanların en büyük ihtiyacı, manevî vecd değil; şüpheleri silen bir iz’an, aklı doyuran bir izah, kalbi doyuran bir hakikattir. Bu da ancak hakaik-i imaniyenin inkişafıyla mümkündür.

  1. Zamanın Yolculuğu: Şeriattan Hakikate

Tasavvufun büyükleri, şeriatla başlayan bu yolculuğun sonunda hakikate ulaşmayı hedeflemişlerdir. Ancak bu hakikat, sadece bir vecd hâli değil; imanın nuruyla Allah’ı, esmasını, Rububiyetini, hikmetini, adaletini, kudretini tanımaktır.

İşte bu tanıma, sadece bir bilgi değil; bir yakîn, bir huzur, bir sekinettir. Ve en büyük saadet budur.

Özet:

Bu makalede İmam-ı Rabbânî Hazretleri’nin tasavvufun zirvesinden yaptığı hakikatli tesbitler ele alınmıştır. Hakaik-i imaniyenin bir meselesini anlamak, binlerce manevî hâlden ve kerametten daha üstündür. Çünkü tüm tarikatların hedefi, imanın marifetle derinleşmesidir. Bu bakış açısı, günümüzde maneviyat arayan insanlara sağlam bir yön tayini sağlar. Gerçek saadet, iman hakikatlerinin vuzuh ve inkişafında gizlidir; vecd ve keramet ise bu yolda sadece geçici ışıklardır.

 

Loading

No ResponsesHaziran 26th, 2025