Haşir Meydanı ve İlahi Mahkeme – Kehf ve İbrahim Sûrelerinin Haşre Dair Tesirli Beyanları
Haşir Meydanı ve İlahi Mahkeme – Kehf ve İbrahim Sûrelerinin Haşre Dair Tesirli Beyanları
İnsanoğlu zaman içinde pek çok şeyi unutur: Nereden geldiğini, niçin yaratıldığını ve nereye gideceğini… Oysa Kur’ân, insanı bu gafletten uyandırmak için sık sık âhireti, haşri ve hesap gününü gündeme getirir. Özellikle Kehf 47-49 ve İbrahim 48-51 ayetleri, haşir meydanının korkunç sahnelerini, mutlak adaletin tecellisini ve ilahi mahkemenin kesinliğini gözler önüne serer.
Bu ayetler, Bediüzzaman Said Nursî’nin Mektubat adlı eserinde, özellikle 28. Mektup – Sekizinci Risale – Sekizinci Mesele – Dördüncü Noktada anlattığı haşrin zaruretini ve imkânını harika bir şekilde teyit etmektedir. Bu makalede söz konusu ayetler ve Risale-i Nur’daki bakış bir arada değerlendirilecektir.
- Kehf Suresi 47-49: Haşir Meydanında Her Şey Ortaya Serilecek
> “O gün, dağları yerinden oynatırız. Yeryüzünü çırılçıplak bir düzlük haline getiririz. Onları mahşerde toplarız, hiçbirini geride bırakmayız.” (Kehf, 18/47)
> “Hepsi saf saf Rabbinin huzuruna çıkarılırlar. Andolsun, sizi ilk defa yarattığımız gibi geldiniz. Size verdiğimiz söz gerçekleşti mi sandınız?” (18/48)
> “Amel defteri ortaya konur. Suçluları, içindekilerden dolayı dehşet içinde görürsün. ‘Vay halimize! Bu nasıl deftermiş? Küçük büyük hiçbir şey bırakmadan hepsini saymış!’ derler. Ve yaptıklarını hazır bulurlar. Rabbin kimseye zulmetmez.” (18/49)
Bu ayetler, haşrin hem sahnesini hem de psikolojik etkisini tasvir eder.
Dağlar yerinden sökülür, yani kainatın düzeni bozulur.
Yeryüzü bir mahkeme salonu gibi dümdüz olur.
İnsanlar tek tek toplanır. Hiç kimse “Ben unutulurum” zannetmesin.
Amel defteri açılır. Küçük büyük ne varsa yazılmış.
Ve nihayetinde kişi ne yaptıysa onu önünde hazır bulur.
✦ Bu sahneler bize neyi gösteriyor?
Kur’ân’ın haşri anlatma tarzı, yalnızca bilgilendirme değil, ruhları sarsma tarzıdır. İnsanları derin bir hesaplaşma duygusuna sürükler. Sadece cehennem korkusuyla değil; adalet karşısındaki çıplaklık ve çaresizlik ile kalpleri titreten bir uyarıdır.
- İbrahim Suresi 48-51: İlahi Adaletin Tecellisi ve Mahkeme-i Kübra
> “O gün, yeryüzü başka bir yere, gökler de başka göklere dönüştürülür. İnsanlar, tek ve kahhar olan Allah’ın huzuruna çıkarlar.” (İbrahim, 14/48)
> “O gün, suçlular zincirlere vurulmuştur.” (14/49)
> “Elbiseleri katrandandır. Yüzlerini ateş bürür.” (14/50)
> “(Bu azap) Allah’ın her nefse kazandığının karşılığını tam olarak vermesi içindir. Allah, hesabı çabuk görendir.” (14/51)
Bu ayetler de haşrin ciddiyetini ve adaletin kesinliğini ortaya koyar:
Kâinat yeniden yaratılır; yeni bir zemin ve yeni bir sema.
Allah’a çıkış tek başına olur; aracı yok, kaçış yok.
Suçlular zincirli, yüzleri ateşle çevrili.
Amaç: Herkesin kazandığının tam karşılığını almasıdır.
- Bediüzzaman’ın Açıklaması: Haşrin Zarureti ve Kudretin Tecellisi
- Mektup, Sekizinci Risale, Dördüncü Noktada Bediüzzaman şöyle der:
> “Hiç mümkün müdür ki: Bu derece cemâl ve celâl sahibi olan Zât-ı Zülcelâl, bu dar dünyada gayet kısa bir zamanda, pek nâkıs bir sûrette, kemâlâtının bâzı cilvelerini gösterip… sonra dâr-ı saadet olan âhirette o cilveleri göstermekle kendini tanıttırmasın, sevdirmesin, ibadet ettirmesin?”
Bu ifadeyle Bediüzzaman, haşrin hem mantıkî hem kudret açısından kaçınılmaz olduğunu isbat eder:
Cemâl ve kemal sahibi bir Zat, eserlerini fanî bir dünyada eksik bırakmaz.
İnsanın ebedî arzusu, sadece bu dünyada karşılanmaz.
O hâlde bir mahkeme-i kübra kurulmalı, herkesin hesabı görülmeli, iyilik mükâfatını, kötülük cezasını bulmalıdır.
Bu da Kehf ve İbrahim Surelerinde anlatılan haşir ve hesap sahneleriyle tamamen örtüşür.
- Tesir Açısından Değerlendirme: Kalbe Vuran Bir İkaz
Bu ayetler ve tefekkürler, okuyucuda sadece bilgi değil, bir ruh hâli, bir sarsıntı oluşturur. Çünkü:
Hiçbir şey unutulmamış. (Kehf 49)
Kaçacak bir gölge bile yok. (İbrahim 48)
Her şey açık. Her amel şahittir. Her kul tek başınadır. Bu manzara, insanı “ne yapıyorum?”, “hangi izleri bırakıyorum?” sorularıyla yüzleştirir.
Ayetlerin tekrar, üslup ve ayrıntı açısından verdiği etki, yalnızca bilgiye değil, kalbe, vicdana ve akla yöneliktir.
Sonuç: Haşir, Adaletin Ta kendisidir
Kehf ve İbrahim Surelerinin bu ayetleri ile Bediüzzaman’ın haşre dair beyanları birlikte düşünüldüğünde görülür ki:
Haşir bir hayal değil, zorunlu bir hakikattir.
Adalet, merhamet ve hikmet bunu gerektirir.
Hiçbir amel unutulmaz, hiçbir kul ihmal edilmez.
Hâdisatın sahibi, nihayetinde her ruhu huzuruna çıkarır.
O hâlde şu dünyada hakiki akıl, hesap gününü unutmadan yaşayan akıldır. Ve gerçek şeref, mahşerde yüzü ak çıkanlardan olmak için bugünden hazırlık yapmaktır.
Özet:
Bu makalede Kehf 47-49 ve İbrahim 48-51 ayetleri, haşrin manzaralarını ve ilahî adaletin tecellisini ortaya koyan sahneler olarak açıklanmış; Bediüzzaman’ın 28. Mektup’taki haşir vurgusu ile birlikte değerlendirilmiştir. Kur’an, haşri hem kudret hem de rahmet ve adalet gereği olarak anlatır. Bediüzzaman da haşrin zorunlu ve kaçınılmaz olduğunu aklî ve imanî delillerle izah eder. Sonuç olarak haşir, hesap ve ceza günü değil; aynı zamanda adaletin, merhametin ve ebediyetin tecelli ettiği ilahî bir mahkemedir.
********
Bak.
https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/mektubat/yirmi-sekizinci-mektub/372