Canları Alan Melekler: Azrail ve Kabz-ı Ervahın İlahi Hikmeti
Canları Alan Melekler: Azrail ve Kabz-ı Ervahın İlahi Hikmeti
“Hazret-i Cebrail, Mikâil, Azrail gibi melâike-i izam, birer nâzır-ı umumî hükmünde; kendi nevilerinden ve kendilerine benzer küçük tarzda aveneleri vardır. Ve o muavinler, enva-ı mahlukata göre ayrı ayrıdırlar. Sulehanın ervahını kabzeden başkadır; ehl-i şakavetin ervahını kabzeden yine başkadır. Nasıl ki
وَالنَّازِعَاتِ غَرْقًا وَالنَّاشِطَاتِ نَشْطًا
âyeti işaret ediyor ki: Kabz-ı ervah eden, taife taifedir.”
Mektubat
Ölüm… İnsanlığın en eski, en derin ve en kaçınılmaz hakikati. Her doğanla birlikte yaklaşan, her an bir başka surette gelen büyük sır. Ancak bu sır, Kur’an ve sünnet ışığında ele alındığında, sadece bir son değil; bir geçiş, bir terhis, bir hakikat kapısı olduğu görülür.
Bediüzzaman Said Nursî, bu geçişin perde arkasını aydınlatırken şöyle der:
> “Hazret-i Cebrail, Mikâil, Azrail gibi melâike-i izam, birer nâzır-ı umumî hükmünde; kendi nevilerinden ve kendilerine benzer küçük tarzda aveneleri vardır… Sülehanın ervahını kabzeden başkadır; ehl-i şakavetin ervahını kabzeden yine başkadır…”
Bu ifadeler, Azrail Aleyhisselâm’ın sadece bir tekil melek olmadığını; onun, büyük bir vazife sisteminin merkezindeki nâzır-ı umumî, yani genel bir gözetleyici olduğunu ortaya koyar. Onun yanında, onun emrinde, vazifeye koşan çok sayıda muavin melek, yani görevli yardımcılar vardır.
- Meleklerin Sistemi: Emir Komuta Zinciriyle İşleyen İlahi Nizam
Nasıl ki Cebrail (a.s.) sadece vahyi Hz. Muhammed’e değil, bütün peygamberlere tebliğ etmiş; Mikâil (a.s.) sadece rüzgâr ve yağmurla değil, tüm tabiat düzenleriyle ilgili görevleri deruhte etmiştir; aynı şekilde Azrail (a.s.) de, sadece bir kişinin canını almaktan sorumlu değil, bütün ölen mahlûkatın ruhunu kabz etme sisteminin başında bir komutan gibidir.
Bu büyük görevi bizzat tek başına yapması zahiren mümkün gibi görünmese de, onun emrinde, farklı mahlukata göre hususileşmiş yardımcı melekler, muavinler, katman katman görevli ruh kabz ediciler bulunmaktadır.
- Kabz-ı Ervah: Ruhun Bedenden Ayrılması
İslâm inancına göre ölüm, yok oluş değil, ruh ile bedenin ayrılmasıdır. Bu ayrılışta, her ruhun kabzı aynı şekilde olmaz. Kur’ân’ın şu âyetinde bu hakikat işaret edilir:
> “وَالنَّازِعَاتِ غَرْقًا وَالنَّاشِطَاتِ نَشْطًا”
“(Ruhları) şiddetle çekip alanlara andolsun. Ve (ruhları) yumuşakça çekenlere de…” (Nâziât, 1–2)
Bu iki farklı tarz; müminin ruhunun kabzının bir yumuşaklık, bir huzur içinde,
kâfirin ya da ehl-i şekavetin ruhunun ise bir zorluk, bir dehşet içinde olduğunu bildirir.
Çünkü her bir canın ayrılış şekli, hayatındaki iman ve ameline, kalbinin nur veya zulmetine göre değişir.
- İlahi Adaletin Tecellisi: Herkese Lâyık Ölüm
İşte bu noktada, Azrail’in muavinleri devreye girer.
Bir salih kulun ruhunu kabz eden melekler, rahmetli, tebessümlü, müjdeci ve yumuşak bir hâlde gelir.
Bir zalim, gâfil veya inkârcı için ise görevli melekler, dehşetli, sert ve yakıcı bir surette gelir.
Bediüzzaman’ın ifadesiyle: “Sülehanın ervahını kabzeden başkadır; ehl-i şekavetin ervahını kabzeden yine başkadır.”
Bu durum, Allah’ın adalet ve rahmetini aynı anda gösterir:
Her kul, nasıl bir hayat sürdüyse, ona uygun bir ölüm hâliyle karşılaşır.
- Melekler ve Ölüm: Korku Değil, Hikmet ve Kudret Aynası
Bugünün insanı, melekleri masal zannetmiş, ölümü ise konuşulmaması gereken bir tabu hâline getirmiştir. Oysa ölüm, hayatın anlamıdır. Ve melekler, ölümde de rahmetin, nizamın, şuurun temsilcisidir.
Her ruhu kabz eden melek, bir rahmet elçisidir. Ve bu ruh kabzı, bir intizam, bir şefkat, bir hikmet içinde gerçekleşir. Sıradanlaşan ölümler bile, aslında muazzam bir ilahi operasyonun neticesidir.
Özet:
Bu makalede, Azrail Aleyhisselâm’ın ve onun emrindeki meleklerin ruh kabz etme vazifesi, Bediüzzaman Said Nursî’nin açıklamaları ışığında izah edilmiştir. Azrail, sadece bireysel bir melek değil, büyük bir sistemin başında bir umumi nâzırdır. Süleha (iyi kullar) ile ehl-i şekavetin (kötülerin) ruhlarını kabz eden melekler farklıdır. Kur’an’da geçen “nâziât” ve “nâşitât” ifadeleri bu hakikate işaret eder. Ölüm, yokluk değil; her ruha layık bir terhis ve ilahi adaletin tecellisidir. Bu anlayış, ölümü korkulacak değil, hikmetle karşılanacak bir geçit hâline getirir.