Tevekkül, kanaat ve iktisat öyle bir hazine ve bir servettir ki hiçbir şey ile değişilmez.”

Tevekkül, kanaat ve iktisat öyle bir hazine ve bir servettir ki hiçbir şey ile değişilmez.”
Mektubat

Tevekkül, Kanaat ve İktisat: Gerçek Servetin Üç Anahtarı

İnsan, yaratılışı gereği daima bir güvene, bir huzura ve bir zenginliğe muhtaçtır. Fakat bu ihtiyaçlar ne parayla ne makamla ne de dünya servetiyle tam anlamıyla karşılanabilir. Çünkü dünya, fani; insan ise ebed için yaratılmıştır. İşte tam bu noktada Bediüzzaman Said Nursî, çağları aşan bir tesbite işaret eder:
“Tevekkül, kanaat ve iktisat öyle bir hazine ve bir servettir ki hiçbir şey ile değişilmez.”

Bu üç kavram, yalnızca ahlâkî birer erdem değil; aynı zamanda dünyevî sıkıntıların devasını ve uhrevî saadetin temelini içinde barındıran ilahi reçetelerdir.

  1. Tevekkül: Kudretin Farkında Olmak

Tevekkül, sebepleri yerine getirdikten sonra neticeyi Allah’a havale etmektir. Yani:

Vazifeni yap,

Tedbirini al,

Sonucu Allah’a bırak.

Tevekkül, pasif bir bekleyiş değil; aktif bir teslimiyettir. Çünkü insan her şeyi kontrol edemez, her şeyi bilemez. Ama Allah her şeyi bilir ve her şeyin kontrolü O’nun elindedir. İşte bu teslimiyet, insanın içindeki korkuları susturur, endişeleri yatıştırır.

Tevekkül eden bir insan:

Kalbini dünyaya esir etmez,

Başarının gururuna, başarısızlığın yeisine kapılmaz,

Her hâliyle Allah’a yönelir.

İşte bu hâl, ruhun gerçek zenginliğidir.

  1. Kanaat: Azda Çok Görmenin Hikmeti

Kanaat, sahip olunanla yetinmek, daha fazlasını hırsla aramamak demektir. Bu, üretimi bırakmak değil; hırsı terk etmek anlamına gelir. Çünkü hırs:

Kalbi huzursuz eder,

Gözü doyurmaz,

Nimetin kıymetini unutturur.

Kanaat ise:

Kalbi rahatlatır,

Şükrü artırır,

Nimetin lezzetini artırır.

Bugün birçok insan çok şeye sahip olmasına rağmen mutlu değildir. Çünkü sahip olduklarına kanaat etmiyor, hep daha fazlasını arıyor. Oysa kanaat eden, dünyanın en zenginidir. Zira kanaat, insanı hem israftan hem de kıskançlıktan korur.

  1. İktisat: İsrafın Panzehiri, Bereketin Anahtarı

İktisat, yani ölçülü harcama; nimetin değerini bilmek ve israf etmemektir. İktisat:

Varlığı artırır,

Yokluğu hafifletir,

Bereketi celbeder.

Bediüzzaman, “İktisat bir nimete karşı şükürdür” der. Çünkü israf, hem nimete saygısızlıktır hem de Allah’a karşı nankörlüktür. Günümüzde yaşanan ekonomik sıkıntıların temelinde de kanaatsizlik ve israf yatmaktadır. Oysa iktisat ehli bir toplum:

Açlık korkusu yaşamaz,

Bollukta taşkınlık yapmaz,

Varlığı da yokluğu da huzurla karşılar.

Üçlü Hazine: Manevî Zenginlik

Tevekkül, kanaat ve iktisat; insanın hem iç dünyasını hem de toplum yapısını ayakta tutan üç ilahi temeldir. Bunlar birlikte olursa:

Kalp tevekkülle huzur bulur,

Göz kanaatle doyuma ulaşır,

El iktisatla bereketlenir.

Bu üçlü hazineyi elde eden, sadece maddî anlamda değil, ruhen ve ahlâken de zenginleşir. Dünya serveti fanidir; ama bu manevî servet, hem dünyada saadet verir hem de ahirette ebedî zenginliğe vesile olur.

Sonuç ve Özet

Bediüzzaman’ın işaret ettiği “tevekkül, kanaat ve iktisat” hakikati, günümüz insanının arayıp da bulamadığı iç huzurun ve ekonomik dengeyi sağlayan sağlam ahlâkın temel taşlarıdır. Tevekkül, Allah’a güvenmeyi; kanaat, şükretmeyi; iktisat ise nimeti doğru kullanmayı öğretir. Bu üçü, gerçek zenginliğin anahtarıdır ve hiçbir maddî karşılıkla değiştirilemeyecek kadar kıymetlidir.

Kısaca Özet:
Tevekkül, Allah’a güvenmeyi; kanaat, sahip olana razı olmayı; iktisat ise israftan kaçınıp ölçülü yaşamayı ifade eder. Bu üçü, insanı hem dünyevî endişelerden hem de nefsin tuzaklarından kurtarır. Kalbe huzur, hayata bereket getirir. Gerçek servet, bu manevî hazinelerdedir; maddî dünya buna ulaşamaz.

 

Loading

No ResponsesHaziran 25th, 2025