Sulh İyidir, Ama Zulümle Yapılamaz: Gazze, İran, ABD ve İsrail Üzerine Bir Vicdan Muhasebesi
Sulh İyidir, Ama Zulümle Yapılamaz: Gazze, İran, ABD ve İsrail Üzerine Bir Vicdan Muhasebesi
Sulh esastır. Zira barış, hayatı yaşanılır kılar; huzurun zemini, adaletin iklimidir. Kur’ân’da da buyrulur:
“Ve in cenahû lis-selmi fecneh lehâ…” (Enfâl, 61)
“Eğer onlar barışa yanaşırlarsa sen de ona yönel.”
Ancak bu ayetin satır aralarında bir şart gizlidir: Bu barış, adalet zemininde olmalı, zulme göz yuman bir sessizlik olmamalıdır. Çünkü zalimle yapılan sulh, barış değil; esarettir.
Bugün dünya, zalimin barış çağrısına alkış tutuyor; mazlumun çığlığına sağır. Trump’ın “İran’a teşekkür ediyorum, can kaybı olmadı, belki artık barış gelir” şeklindeki sözleri, dıştan makul görünebilir. Ancak perde arkasında bir başka gerçek var: Gazze yanıyor, çocuklar ölüyor, ama dünya sahte barış pozlarıyla oyalanıyor.
ABD ve İsrail: Sulhü Bozan İkili
Areda Survey’in anketine göre Türk halkı, en büyük tehdidi ABD ve İsrail olarak görüyor. Bu sadece politik bir algı değil; tarihî, sosyolojik ve vicdanî bir gerçekliğin yansımasıdır. Çünkü:
ABD, bölgede barış değil; daima çatışma mimarı oldu.
İsrail, her “güvenlik” bahanesiyle, yeni bir işgal adımı attı.
Trump, İran’a teşekkür ederken; Gazze’de 40 çocuğun organları ameliyathanede toplanıyordu.
Cerrah Ömer Faruk Aydoğan’ın ifadeleri yürek yakıyor:
“Ameliyat ettiklerimizin %40’ı çocuktu.”
Bu cümle, bütün diplomatik maskeleri yırtan bir hakikat gibi karşımızda duruyor. Çocuklar ölürken “barış”tan söz etmek, olsa olsa vicdansız bir barış simülasyonudur.
Mazlumdan Zalime: Tersine Bir Tarih
1947’de Filistin limanına yanaşan gemide yazılıydı:
“Almanlar ailelerimizi yok etti, siz umutlarımızı yok etmeyin.”
Ne acı ki o gemiden inenler, yıllar sonra başka bir halkın umutlarını tank paletleriyle ezdi. Soykırımdan kurtulanların çocukları, şimdi başka bir soykırımın müsebbibi oldu.
Bu da gösteriyor ki, tarih sadece mazlumları değil, mazlumun zalime dönüşümünü de kaydeder. Zira mazlumluğun kıymeti, adaletle birleştiğinde anlamlıdır. Aksi hâlde, zulüm makinesi hâline gelir.
Erdoğan’ın Mesajı: “Üstü Bizim, Altı Sizin Olur”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “İlla Vaadedilen Toprak” hayali peşindeyseniz, “üstü bizim, altı sizin olur” sözü, diplomatik olmaktan çok tarihi bir uyarıdır. Çünkü:
Anadolu’nun sabrı taşarsa,
Türk milletinin irfanı susarsa,
Bu coğrafyada hiç kimse ayakta kalamaz.
Erdoğan, burada hem bir devlet aklı hem de bir millet hafızası konuşturuyor. Barış isteyenin önce adaletli olması gerektiğini hatırlatıyor.
Sulh: Gerçek mi, Sahte mi?
Sulh, barış demektir. Ancak zulmü meşrulaştıran barış, barış değildir. Gerçek sulh, haklıyı korur, mazlumu yüceltir, zalimi durdurur. Bugün dünya, Filistinli çocukların cesetleri üzerinde barış tiyatrosu oynuyor.
Trump gibi liderler, İran’ın ölçülü cevaplarını “barışa yönelik bir adım” diye takdim ederken; İsrail’in Gazzeli çocukları bombalamasını görmezden geliyor. Bu ise barışın değil, ikiyüzlülüğün diplomatik adıdır.
Sonuç ve Özet
Evet, barış esastır ve hayırdır. Ancak bu barış; zulme göz yuman, çocukların kanı üzerinde kurulan, İsrail’e sessiz kalan bir barış ise; adı ne olursa olsun kıymeti yoktur. Trump’ın İran için yaptığı “teşekkür” mesajı barış değil, diplomatik riyakârlığın bir örneğidir.
Gazze’de çocukların ameliyat masalarında can verdiği bir dünyada; gerçek barış, zulmü durdurmakla başlar. ABD ve İsrail ise bu zulmün baş aktörleridir. Bu sebeple halkların kalbinde en büyük tehdit olarak yer almaları bir sürpriz değil, vicdanî bir hakikattir.
Kısaca Özet:
Sulh esas ve hayırlıdır, ancak adaletsiz bir barış, esaret doğurur. ABD ve İsrail, bölgede barışı değil, çatışmayı körükleyen başlıca güçlerdir. Trump’ın “İran’a teşekkür” mesajı, Gazze’de dökülen çocuk kanlarını perdeleyemez. Gerçek barış, adaletle mümkündür; adaletsiz sulh ise sadece bir aldanıştır. Mazlumun kanı kurumadan yapılan barış çağrıları, ancak vicdanlara hakaret olur.