Zamanın Te’vili ve Akideyi Muhafaza

Zamanın Te’vili ve Akideyi Muhafaza


فَقَدْ جَٓاءَ اَشْرَاطُهَا

âyetinin bir nüktesi, bu zamanda akide-i avam-ı mü’minîni vikaye ve şübehattan muhafaza için yazılmış. Âhir zamanda vukua gelecek hâdisata dair hadîslerin bir kısmı, müteşabihat-ı Kur’aniye gibi derin manaları var. Muhkemat gibi tefsir edilmez ve herkes bilemez. Belki tefsir yerinde tevil ederler.

وَمَا يَعْلَمُ تَاْوٖيلَهُٓ اِلَّا اللّٰهُ وَ الرَّاسِخُونَ فِى الْعِلْمِ

sırrıyla, vukuundan sonra tevilleri anlaşılır ve murad ne olduğu bilinir ki ilimde râsih olanlar

اٰمَنَّا بِهٖ كُلٌّ مِنْ عِنْدِ رَبِّنَا

deyip o gizli hakikatleri izhar ederler.”
Şualar

Kur’ân-ı Hakîm’in “فَقَدْ جَٓاءَ اَشْرَاطُهَا – Artık onun alâmetleri gelmiştir” (Muhammed, 18) ayeti, kıyametin yaklaştığına ve onun işaretlerinin zuhur ettiğine dair bir ihtar taşır. Bu ayetle bağlantılı olarak, Şuâlar’da geçen nükte, sadece bir tefsir değil; zamanın ruhunu kavrama, akaidi muhafaza ve fitnelere karşı manevi bir zırh mesabesindedir.

Âhirzamanın karmaşık hadiseleri, zahiren birer habermiş gibi görünse de, gerçekte onlar birer sembol, birer temsil ve ilahi sırlarla örtülü hakikatlerdir. Peygamber Efendimiz’in (sav) kıyamete dair verdiği haberlerin çoğu, tıpkı Kur’ân’daki müteşabih ayetler gibidir. Bunlar lafzen değil, manen tevil ve tefekkürle anlaşılır.

Kur’ân şöyle buyurur:

وَمَا يَعْلَمُ تَأْوِيلَهُ إِلَّا اللَّهُ وَالرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ

“Onun (müteşabih ayetlerin) tevilini ancak Allah ve ilimde derinleşmiş olanlar bilir.” (Âl-i İmrân, 7)

Bu ayet, bizlere iki şeyi öğretir: Biri, her hakikatin anında anlaşılmayabileceği; diğeri, zamanla zuhur eden hadiselerle birlikte bazı gizli manaların tecelli edeceğidir. Râsihûne fi’l-ilm – yani ilimde derinleşmiş âlimler – olaylar gerçekleştikçe bu sırları yorumlar, perde arkasındaki muradı keşfeder ve insanlara hakikati gösterir.

İşte burada Bediüzzaman’ın mühim bir teşhisi devreye girer: “Âhir zamanda vukua gelecek hadisata dair hadislerin bir kısmı, müteşabihat-ı Kur’âniye gibi derin manaları var. Muhkemat gibi tefsir edilmez ve herkes bilemez. Belki tefsir yerinde tevil ederler.” Bu tesbit, zahirperestliğe karşı bir uyarıdır. Yani sadece yüzeysel okuyan, hakikatin derinliklerine inemeyen kimseler, bu hadisleri yanlış anlayabilir, hatta inkâra sapabilir.

Günümüz insanının karşı karşıya olduğu akidevi tehditlerin bir kısmı da buradan kaynaklanır. Mesela bazı kişiler, “Bu kadar alamet geldi, kıyamet neden kopmadı?” diyerek ya inkâra sapar ya da imanını zedeler. Oysa bu hadislerin bir kısmı semboliktir; zamanla tecelli eder ve her biri bir yönüyle hakikate işaret eder. Mühim olan, bu hadislerin esas amacını kavramaktır: İnsanı gafletten uyandırmak, kalbi tedip etmek ve ahirete yönlendirmektir.

Kıyametin “eşiğe kadar geldiği” ama vaktinin gizli tutulduğu hakikati, her an uyanık olmayı gerektirir. Her gelen işaret, müminin imanını tazeleyen bir hatırlatmadır. Ve her geçen an, “yaklaştı” ifadesinin doğrulandığı bir hakikat olur.

Yani zaman, bu tevilatın müfessiridir. Hadisler ve ayetler zamanla konuşur, gizli manalar vukuatla zuhur eder. Bu sırra mazhar olanlar da “آمَنَّا بِهِ كُلٌّ مِّنْ عِندِ رَبِّنَا – Hepsi Rabbimiz katındandır, iman ettik.” (Âl-i İmrân, 7) diyerek teslimiyetle hakikate sarılırlar.

📌 Özet:

Bu makale, “فَقَدْ جَٓاءَ اَشْرَاطُهَا” ayetinin ve Şuâlar’daki tefekkürün ışığında, ahir zamanda gelen hadiselerin anlamını ve müteşabih hükmündeki hadislerin nasıl anlaşılması gerektiğini ele alır. Müteşabih hadislerin zahirine takılmak yerine, onların zamanla anlaşılacağını; hakikate ulaşmak için ise ilimde derinleşmiş âlimlerin rehberliğine ve teslimiyete ihtiyaç olduğunu anlatır. Zira hakikat çoğu zaman vuku bulduğunda tecelli eder, zaman onun en büyük müfessiridir.

 

Loading

No ResponsesHaziran 24th, 2025