Soykırımın Sessiz Tanıkları ve Vicdanını Yitirenler
Soykırımın Sessiz Tanıkları ve Vicdanını Yitirenler
İnsanlık tarihinin karanlık sayfalarına bir yenisi daha ekleniyor. İsrail’in Gazze’de sürdürdüğü vahşet, sadece bir savaşın değil; aynı zamanda ahlâkın, vicdanın, merhametin ve insanlığın da toprağa gömüldüğünün açık göstergesidir. Bu artık bir çatışma değil; silahsız, aç ve yardıma muhtaç çocuklara yönelmiş, sistematik bir soykırım harekâtıdır.
Dünyanın gözleri önünde, çocukların un için sıraya girdiği yerde bombalar patlıyor. Kum yemeğe çalışan minik bedenler, toprağın altında kalıyor. Bu, bir milletin değil; bütün bir insanlığın iflasıdır.
İsrail’in Vahşeti ve Gazze’de Kuruyan Vicdan
İsrail, artık sadece askeri bir saldırgan değil; aynı zamanda insanlık dışı bir ambargo rejimiyle açlığı bir silah olarak kullanan, yardımları hedef alan, çocukları top mermileriyle “susturan” bir terör devletine dönüşmüştür.
Bölgede yaşanan son saldırı bunu bir kez daha göstermiştir: Un, pirinç, su gibi temel ihtiyaçlar için toplanan çocukların üzerine kurşun yağdırılmıştır. Bu bir “kaza” değildir; bu bir “strateji”dir. Açlığı yaymak, umudu kırmak ve çaresizliği sabitlemek isteyen bir zihniyetin ürünüdür. Bu, İsrail’in aklını yitirmesi değil; aklını şeytani bir şekilde kullanarak vicdanını yitirmiş olmasıdır.
Yardımı Engelle, Sonra Açları Vur
Yüzlerce yardım tırı sınır kapılarında bekletilirken, içeride açlıktan ölen çocuklar, yerden un toplamaya çalışırken vurulan kadınlar, uluslararası sistemin çürümüşlüğüne de ayna tutmaktadır. Bu suskunluk, aslında bir ortaklık suçudur.
İnsan hakları kuruluşlarının, batılı devletlerin ve medyanın bu zulme gözlerini kapaması; emperyal çıkarların, masum çocuklardan daha değerli olduğunu ortaya koymuştur. Bu artık basit bir “iki taraflı çatışma” sözleriyle geçiştirilemez.
İsrail’in İran’a Saldırısı: Bölgesel Kaosu Derinleştirme Planı
İsrail’in son dönemde İran’a doğrudan saldırması, yalnızca bir “dış tehdit” meselesi değildir. Bu, bölgesel denklemi bozma ve kaosu genişletme planının bir parçasıdır. Aynı zamanda Türkiye’de atılan olumlu adımları da hedef almaktadır.
Türkiye’de terörsüz bir gelecek inşa etme çabaları, PKK’nın silah bırakma ihtimalleri, bölgede yeni bir umut doğururken; bu süreci baltalamak isteyen iç ve dış odaklar hemen harekete geçmiştir. İsrail’in İran’ı vurması bu anlamda, sadece bir İran-İsrail gerilimi değil; Türkiye’nin iç barışına da bir sabotajdır.
Çünkü terörsüz bir Türkiye; emperyal projelerin önünde en büyük engeldir. Sol-sosyalist ideolojiye yaslanarak “Kürt devleti” hayali kuran iç odaklar ise bu kaostan beslenmekte, Erdoğan düşmanlığı üzerinden ülkeyi uçuruma sürüklemeye çalışmaktadır.
İçimizdeki İsrail Zihniyeti
İsrail sadece Gazze’de değil, içeride de bir zihin inşa ediyor. Vicdanını yitirmiş, değerlerini kaybetmiş, kaostan medet uman zihinler, bir milleti içten içe çürütür. İsrail’in kurşunu çocuklara isabet ederken; içimizdeki bazı kalemler, bazı ekranlar, bazı sözde aydınlar, o kurşunları meşrulaştırıyor, görmezden geliyor ya da perdelemeye çalışıyor. Bu, en az kurşun kadar tehlikeli bir ihanettir.
Ne Yapmalı?
Her şeyden önce hakikati dile getirmekten vazgeçmemeliyiz.
Türkiye’nin iç barışını ve dirliğini korumak, sadece bir siyaset meselesi değil, bir medeniyet görevidir.
İsrail’in bölgeyi kana bulamasına ve içerideki taşeronlarının oyunlarına karşı, basiretle, ferasetle ve imanla durmalıyız.
Özet:
İsrail’in Gazze’de gerçekleştirdiği saldırılar artık savaş değil; açık bir soykırımdır. Açlığa mahkûm edilen çocuklar, yardım için kuyrukta beklerken kurşunların hedefi olmuştur. Bu vahşet, hem insanlığın vicdanını hem de uluslararası hukukun iflasını göstermektedir. İsrail’in İran’a saldırısı ise sadece bölgesel değil, Türkiye’nin iç barışını da hedef alan bir kaos planıdır. İçimizdeki kaostan medet uman zihniyetler de bu saldırganlığın zımni ortaklarıdır. Hakikate sahip çıkmak, bugün her şeyden daha büyük bir sorumluluktur.