Rızkın Sessiz Mucizesi: Hücreden Kâinata İlahi İkram
Rızkın Sessiz Mucizesi: Hücreden Kâinata İlahi İkram
“Görüyoruz ki: Bu kâinatta her daire, her nevi, her tabaka, hattâ her fert, her aza, hattâ her bedendeki her bir hüceyrenin ihtiyat rızkını taşıyan bir mahzeni, bir deposu ve levazımatını yetiştiren, muhafaza eden bir tarlası ve hazinesi var ki gayet intizam ve mizan ile ve nihayetsiz hikmet ve inayet ile vakti vaktine –muhtacın iktidar ve ihtiyarı haricinde– bir dest-i gaybî tarafından o muhtacın eline veriliyor.”
Şualar
Baktığımız her şeyde bir nizam, işleyen bir ölçü, işiten bir kudret, veren bir el vardır. Gözümüzü gökyüzüne çevirsek, yıldızlar muntazam bir ordu gibi emirlere itaat eder. Toprağın derinliklerine insek, bir karınca dahi rızkını bulur. Bir arıya baksak, çiçekleri nasıl mevsim mevsim gezdiğini, balını nasıl hikmetle yaptığını hayretle seyrederiz. Fakat insan çoğu zaman bu muazzam işleyişin farkında olmaz. Çünkü alıştıkça körleşir, bolluk içinde hakikati yitirebilir.
Oysa Şuâlar’da geçen bu enfes tesbit, bizlere çok büyük bir hakikati hatırlatır: Rızık, sadece bir ekmek parçası değil, İlahi bir ikramdır. Ve bu ikram, yalnızca insanların değil, her canlı varlığın, hattâ her bir hücrenin, her bir zerrenin dahi muhtaç olduğu ölçüde ve zamanda bir el tarafından ulaştırılır. Ne erken gelir, ne geç kalır. Ne gereğinden fazla olur, ne de eksik kalır. Bu kadar hassas bir denge, elbette ki başıboş bir tabiatın işi olamaz.
Bakın! Her varlığın bir ihtiyat ambarı, bir levazımat deposu var. İnsanın ciğeri, kandaki demiri saklar. Toprak, yüz binlerce tohumu barındırır. Atmosfer, canlıların nefes ambarıdır. Bir anne sütü, çocuğun hem bedeni hem zihni gelişimini sağlayacak bileşimlerle doludur. Hatta o sütün rengi, ısısı, besin dengesi çocuğun yaşına göre ayarlanır. Bu kadar hikmetli bir düzen, rastgeleliğe asla yer bırakmaz.
Rızık, iktidarımıza değil, ihtiyaçlarımıza göre gelir. Açlıkla kırılan kibir, rızıkla yeniden yoğrulur. Çünkü insana düşen rızkı aramak değil, rızkı vereni tanımaktır. Sebepler bir perde, zahiri vasıtalar bir hikmettir. Asıl hakikat, görünmeyen o ilahi eldir. O el ki, milyonlarca kalbi aynı anda çalıştırır; milyarlarca canlıyı aynı anda besler. Ne birini unutur, ne diğerini ihmal eder.
İşte bu yüzden, “rızık endişesi” insanı zillete götürürken, “rızık temin eden Zat’a tevekkül” insanı izzete çıkarır. Rızıkta tevekkül, miskinlik değil; gayretle beraber teslimiyettir. Çünkü biz rızkı değil, rızkı takdir edeni aramakla mükellefiz.
📌 Özet:
Bu makale, kâinattaki her varlık biriminin —hücreden galaksilere kadar— ihtiyaç duyduğu rızkın, harikulade bir nizamla ve ilahi bir hikmetle verildiğini anlatır. Rızık, insanın iktidarıyla değil, ihtiyacıyla ölçülür ve her canlının levazımat deposu vakti geldiğinde işler. Bu düzen, kör tesadüfle değil, nihayetsiz bir ilim, kudret ve rahmetle sağlanmaktadır. İnsan, bu ilahi düzen karşısında rızkı veren Zat’a tevekkül etmeli ve bu tevekkülle izzet bulmalıdır.