Perde Arkasındaki İmtihan: Görmek mi, İman mı?

Perde Arkasındaki İmtihan: Görmek mi, İman mı?

“İman ve teklif; ihtiyar dairesinde bir imtihan, bir tecrübe, bir müsabaka olduğundan perdeli ve derin ve tetkik ve tecrübeye muhtaç olan nazarî meseleleri elbette bedihî olmaz. Ve herkes ister istemez tasdik edecek derecede zarurî olmaz. Tâ ki Ebubekirler a’lâ-yı illiyyîne çıksınlar ve Ebucehiller esfel-i safilîne düşsünler. İhtiyar kalmazsa teklif olamaz. Ve bu sır ve hikmet içindir ki mu’cizeler seyrek ve nadir verilir.

   Hem dâr-ı teklifte gözle görünecek olan alâmet-i kıyamet ve eşrat-ı saat, bir kısım müteşabihat-ı Kur’aniye gibi kapalı ve tevilli oluyor. Yalnız, güneşin mağribden çıkması, bedahet derecesinde herkesi tasdike mecbur ettiğinden tövbe kapısı kapanır, daha tövbe ve iman makbul olmaz. Çünkü Ebubekirler, Ebucehiller ile tasdikte beraber olurlar. Hattâ Hazret-i İsa aleyhisselâmın nüzulü dahi ve kendisi İsa aleyhisselâm olduğu, nur-u imanın dikkatiyle bilinir; herkes bilemez. Hattâ Deccal ve Süfyan gibi eşhas-ı müthişe, kendileri dahi kendilerini bilmiyorlar. ”
Şualar

Dünya bir imtihan salonudur. Bu salonun düzeni, hikmet ve adaletle kurulmuştur. Bu imtihanda, her şeyin açık seçik, herkesin zorunlu olarak iman edeceği şekilde olması; imtihanı anlamsız ve teklif kanununu geçersiz kılar. İşte bu yüzden, Kur’ân-ı Hakîm ve peygamberlerin beyanları, apaçık değil, perdeli ve nazarîdir; yani tefekkürle, inceleme ile, irade ve ihtiyarla kabul edilebilecek şekilde sunulmuştur. Zira imtihanın sırrı, ihtiyarı gerektirir.

Bu ilahi imtihanda, sırlar perdelenmiş, hakikatler bazı emaresiz zırhlarla örtülmüştür. Herkesin tasdike mecbur kalacağı bir durum olursa, artık ne iman kalır ne de tercih. Çünkü iman, iradeyle seçilen bir teslimiyettir; zorunlu bir kabul değil. Ebubekir ile Ebucehil arasındaki fark, tam da bu perdelenmiş hakikatleri iman gözüyle fark etmekle ortaya çıkar.

İman, akıl ve kalbin ortak bir gayretiyle doğar. Kimi zaman akıl hakikatin eşiğine kadar gelir, kalp ise orada teslim olur. İşte bu yüzden, mucizeler çokça ve her an göz önünde sergilenmez. Zira mucize, perdeyi yırtar, iradeyi zorlar, seçimi mecburiyete çevirir. Halbuki bu dünya, mecburiyetin değil, tercihin yeridir.

Aynı sır, kıyamet alâmetlerinde de gizlidir. Kur’ân’ın müteşabih ayetleri gibi, kıyamet alâmetleri de açık değil, yorum ve dikkat isteyen işaretlerle bezenmiştir. Deccal, Süfyan, Ye’cüc-Me’cüc gibi eşhas-ı müthişe (dehşetli şahıslar), öyle perde arkasında bir tarzda ortaya çıkarlar ki, kendileri bile kendi kimliklerinin farkında olmazlar. Ta ki bu imtihan devam etsin, insanlar tercihlerini hakikatleri zorla değil, imanla fark ederek yapsınlar.

Ancak bir istisna vardır: Güneşin batıdan doğması. Bu hadise, bedahet derecesinde bir alamet-i kıyamettir. Öyle ki herkes, artık imanın hakikatini görecek ama iş işten geçecektir. Çünkü irade devre dışı kalır. Herkesin iman ettiği bir vasatta, iman bir imtihan olmaktan çıkar. Bu yüzden de o an, artık tövbe ve iman kabul olunmaz. Çünkü Ebubekir ile Ebucehil eşitlenmiştir; hakikate teslimiyet iradeyle değil, zorunlu bir tasdikle olur.

Hazret-i İsa’nın nüzulü dahi, bu sır çerçevesinde gerçekleşir. O’nun kimliğini bile, ancak nur-u iman ile kalbi gözü açık olanlar fark eder. Yani akide, yine ihtiyar süzgecinden geçerek korunur. Çünkü her hakikatin bir zahiri, bir de batını vardır. Göz zahiri görür; kalp ise batını.

O halde soru şudur: Hakikati görmek mi, yoksa imanın nuru ile anlamak mı daha kıymetlidir?

Cevap açıktır: İmanla fark edilen hakikat, iradeyi kıymetli kılar; görerek inanmak ise, tercihi ortadan kaldırır. Bu yüzden, perdeler rahmettir, zahmet değildir. Çünkü o perde, imtihanın asaletini korur.

📌 Özet:

Bu makale, dünya hayatının bir imtihan oluşunu ve bu imtihanın sırrının, hakikatlerin perde arkasında sunulmasında gizli olduğunu işler. Mucizelerin ve kıyamet alâmetlerinin nadir ve kapalı gelmesi, insanların iradelerini kullanarak imanı seçmeleri içindir. Açık ve mecburi hakikatler imtihanı anlamsızlaştırır. Deccal ve Süfyan gibi şahıslar da kendilerini bilmeyecek kadar gizli vazifelidirler. Güneşin batıdan doğması ise bu perdenin kalktığı, tercihin sona erdiği andır. İman, irade ile yapılan bir tercih olduğundan, perdeler hakikatin değil, imtihanın lüzumudur.

 

Loading

No ResponsesHaziran 24th, 2025