Kürsüde Yükselen Sesler, Gönüllerde Neden Kalıcı Olmuyor?”

Kürsüde Yükselen Sesler, Gönüllerde Neden Kalıcı Olmuyor?”
Vaazların Tesir Kaybı Üzerine Derinlikli Bir Tahlil

Vaaz, İslâm geleneğinde sadece bir konuşma değil, bir kalpten diğer kalbe akan rahmetli bir nehir gibidir.
Peygamberler vaizdi, sahabeler nasihatle coştu, nice gönüller bir sözle dirildi.

Ama bugün çoğu zaman kürsülerde:

Yüksek ses var ama derinlik az,

Bilgi var ama tesir yok,

Cümle var ama iz bırakmıyor.

Soru şudur:
Neden vaazlar kalıcı bir iz, köklü bir dönüşüm ve devamlı bir bağ kuramıyor?
Nerede yanlış yapılıyor? Ne yapılmalı?

  1. KONUŞMAK VAR, TEBLİĞ YOK: “Lisan Konuşuyor, Kalp Susuyor”

Çoğu vaiz, bilgi yüklü bir metni aktarıyor.
Fakat cemaat:

Bilgi değil, his bekliyor.

Hitabet değil, muhabbet arıyor.

Kuru cümle değil, yaşanmışlık istiyor.

Vaaz metinle değil, yürekle yapılır.
Kur’ân’ın tebliğ metodunda “hikmet” vardır, “güzel öğüt” vardır, “lütufla yönlendirme” vardır.
Bugün bu üç sacayağı eksikse, vaaz havada kalır, kalbe inemez.

  1. YAŞAMAYANIN ANLATMASI: “Temsilde Eksiklik, Tesirde Kırılma”

Eskiler şöyle derdi:

> “Söz uçar, yaşanmışlık kalır.”

Bir vaizin en güçlü cümlesi, hayatında tecelli ediyorsa tesir eder.
Ama eğer:

Vaiz namazdan bahsediyor ama camide görülmüyorsa,

Tevazuu anlatıyor ama kibirle yürüyorsa,

Takvayı öğütlüyor ama dünyaya meyletmişse,
cemaat bu farkı sezer.

Ve o zaman söz “yukarıdan gelen emir” gibi olur; “gönülden dökülen çağrı” değil.

Temsil yoksa, tesir yoktur.

  1. ŞEKİLDE KALMAK: “Yöntemler Değişiyor, Yürekler Yerinde Sayıyor”

Bugün vaazlar genellikle:

Hazır kalıplarla sunuluyor,

Yüzeysel anlatımlarla geçiştiriliyor,

Gündemin gerisinde kalıyor.

Halbuki cemaat:

Çağın problemlerini bilerek konuşan,

Gençlerin dilinden anlayan,

Ayeti günün insanına tercüme eden bir vaiz bekliyor.

Kürsü, sadece geçmişin örneklerini anlatan bir zaman kapsülü değil; bugünün problemlerini kuşatan bir hayat kürsüsü olmalı.

  1. TEKRARLARIN YORGUNLUĞU: “Yine Aynı Şeyler”

Cemaatte sık duyulan bir cümle:

> “Hocam yine aynı vaaz, aynı konu.”

Bazı vaizler yıllardır aynı örneklerle, aynı kıssalarla, aynı üslupla konuşuyor.
Bu tekrar;

Dinleyicide yorgunluk,

Anlattıklarında sıradanlık,

Ve nihayetinde kayıtsızlık oluşturuyor.

Söz tazelenmezse, dinleyici tükenir.

  1. VAİZ, DİNLEYİCİYİ TANIYOR MU?

Bir doktor hastasını tanımazsa yanlış tedavi yapar.
Bir vaiz de cemaatin:

Hangi yaş grubunda,

Hangi kültür seviyesinde,

Hangi sorunlarla boğuştuğunu bilmezse,
ilaç veremez.

Cemaatin ruh halini bilmeden yapılan vaaz, hedefi şaşıran bir ok gibidir.
Hedefe varmayan söz, sadece gürültüdür.

ÇÖZÜM YOLLARI:

  1. Vaazlar bilgi aktarımı değil, gönül telkini olmalı:
    Hitabet değil, his ve hal taşımalı.
  2. Vaiz, anlattığını önce kendi hayatında yaşamalı:
    Söz temsille beslenirse tesirli olur.
  3. Gündeme dokunan, hayata değen içerikler hazırlanmalı:
    Çağdaş meseleler Kur’ân ve sünnet ışığında işlenmeli.
  4. Yeni yöntemler ve anlatım biçimleri kullanılmalı:
    Görsel anlatım, edebî unsurlar, hikâyeler ve canlandırmalarla zenginleştirilmiş vaazlar tercih edilmeli.
  5. Dinleyici profili analiz edilmeli:
    Kime konuştuğunu bilen bir vaiz, kime ilaç verdiğini bilen bir tabip gibidir.
  6. Daimî geri bildirim alınmalı:
    Cemaatin ihtiyaçları, beklentileri ve istifade düzeyleri zaman zaman ölçülmeli.

SONUÇ VE İBRET:

Bir vaaz, sadece sözden ibaret değil, bir gönül hareketidir.
Bir vaiz, sadece konuşan değil, bir ruh aktarıcısıdır.
Kalpten gelmeyen söz, kalpte yankılanmaz.

Bugün kürsülerden yükselen her söz, ya bir dirilişe, ya da bir sıradanlaşmaya sebep oluyor.

Tercih, sözü söyleyende:
Ya kendini tekrar eden bir gelenek,
Ya da kalpleri dirilten bir rehber…

ÖZET:

Vaazların etkisizliğinin sebebi; içeriklerin güncellenmemesi, temsilde zaaf, kalpten konuşulmaması, tekrarların yorgunluğu ve cemaatin ruh halinin dikkate alınmamasıdır.
Çözüm, samimi temsil, çağdaş dil, hedefe uygun anlatım ve gönülden gönüle akan bir üsluptur.
Vaiz, sadece konuşan değil; yaşayan, hissettiren, yaşatandır.

*******

Bu konuda Bediüzzaman;
“Ben vaizleri dinledim; nasihatleri bana tesir etmedi. Düşündüm. Kasâvet-i kalbimden başka üç sebep buldum:
Birincisi: Zaman-ı hâzırayı zaman-ı sâlifeye kıyas ederek yalnız tasvir-i müddeâyı parlak ve mübalâğalı gösteriyorlar. Tesir ettirmek için ispat-ı müddeâ ve müteharrî-i hakikati iknâ lâzım iken, ihmal ediyorlar.
İkincisi: Birşeyi tergib veya terhib etmekle ondan daha mühim şeyi tenzil edeceklerinden, muvazene-i şeriatı muhafaza etmiyorlar.
Üçüncüsü: Belâgatın muktezası olan, hale mutabık, yani ilcaat-ı zamana muvafık, yani teşhis-i illete münasip söz söylemezler. Güya insanları eski zaman köşelerine çekiyorlar, sonra konuşuyorlar.
Hâsıl-ı kelâm: Büyük vaizlerimiz hem âlim-i muhakkik olmalı, tâ ispat ve iknâ etsin.”
Divan-ı Harb-i Örfi

 

Loading

No ResponsesHaziran 24th, 2025