Nesiller Arası Kopuş: Nur Talebelerinin Çocukları Neden Aynı Yolu İzlemiyor?

Nesiller Arası Kopuş: Nur Talebelerinin Çocukları Neden Aynı Yolu İzlemiyor?

Risale-i Nur, iman hakikatlerini asrın idrakine sunan, Kur’anî tefekkürün derinliklerini çağın karanlıklarına fener yapan büyük bir manevî eserdir. Onu okuyan, anlayan ve yaşayanlara da “Nur Talebesi” denmiştir. Ancak zaman içinde sıklıkla şu müşkilatla karşılaşılmıştır: Birinci nesil Risale-i Nur’a gönül vermiş, ona hayatını vakfetmiş olsa da, çocukları aynı yolu devam ettirmemekte; hatta bazıları imanî neşveye yabancılaşmakta, başka mecralara yönelmektedir.

Bu durum sadece bir “nesil değişimi” meselesi değil, aynı zamanda tebliğdeki üslup, temsildeki eksiklik ve manevî aktarımda kopukluk gibi derin meselelerin de habercisidir.

  1. Sevdirerek Aktaramamak:

Risale-i Nur’un hakikatleri, bir gül gibi zarif ve güzeldir. Fakat dikenini gösterip gülünü saklayan bir üslup, çocukta ürkme meydana getirir. Evinde Risale-i Nur okunan ama onun ruhunu, sıcaklığını ve şefkatini hissetmeyen çocuk, sadece metne değil, temsilcisine de soğur. Dil ile anlatılan, hâl ile desteklenmedikçe, gönle ulaşmaz.

Birçok Nur Talebesi, çocuklarına “imanı öğretmek” adına bir baskı uygulamış, fakat bu baskı altında sevgi ve anlayış eksik kalmıştır. Çocuklar da bu manevî dili “yasakçı”, “dayatmacı” ya da “soğuk” olarak kodlayıp uzaklaşmışlardır.

  1. Temsil Eksikliği:

Risale-i Nur, yaşanmak içindir. Fakat bazı ebeveynler, sadece okumakla yetinmiş; muhabbeti, sabrı, güzel ahlakı temsilde eksiklik göstermiştir. Çocuk, kitapta anlatılan yüksek faziletlerle, evde gördüğü çelişkili tavırları yan yana koyduğunda “ikiyüzlülük” vehmiyle karşılaşmıştır.

Yani söz başka, hâl başka olunca, çocuk şu soruyu sormuştur: “Demek ki bu anlatılanlar yaşanmıyor.” Bu da onu başka mecralara yönlendirmiştir.

  1. Zamanın Ruhuna Uygun Tebliğ Eksikliği:

Günümüz çocukları, bambaşka bir çağın içine doğmuştur: Dijital, hız merkezli ve sorgulayıcı bir çağ. Fakat tebliğde kullanılan dil, hâlâ 50 yıl öncenin kalıplarını koruyorsa, bu çağın çocuğuna ulaşmak güçleşir. Çocuk, Risale-i Nur’un cevabını verdiği soruları bilmiyor, fakat başka sorular soruyor.

Bu noktada, Risale-i Nur’un dili değil; sunumu ve bağlamı yenilenmelidir. Çünkü Risale-i Nur’un hakikatleri eskimez; ama anlatım yolu güncellenmedikçe yeni nesle ulaşmaz.

  1. Manevî Mirası Emanet Değil, Mülk Görmek:

Bazı Nur Talebeleri, bu hizmeti çocuklarına bir emanet olarak değil, bir mülk gibi aktarmaya çalışmıştır. “Benim evladım da benim gibi olacak” şeklinde bir niyetle değil; “Bu hizmet ona da mecbur” gibi bir beklentiyle yaklaşılmıştır.

Oysa maneviyat, dayatma ile değil, davetle yaşar. Kalbe dokunmayan tebliğ, zoraki bir yönlendirme olur. Bu da içten içe bir isyana sebep olur.

  1. Cemaatleşmenin Aile Üzerindeki Etkisi:

Bazı ailelerde cemaat aidiyeti, evlatla ilişkiden daha önemli hâle gelmiştir. Hizmette yoğun olmak, evde soğukluk doğurmuştur. Çocuk, babasının yanında değil, hizmetteki adamların yanında daha fazla zaman geçirdiğini görmüş ve “Benim için zaman ayırmayan bu dava, bana nasıl kıymet versin?” duygusuna kapılmıştır.

Bu da onu manevî iklimden uzaklaştırmış, başka arayışlara sevk etmiştir.

Çözüm Yolları:

  1. Hâl ile Tebliğ: Çocuklara Risale-i Nur’u önce yaşantımızla tanıtmalı, sonra lisanla anlatmalıyız. Dürüstlük, sabır, tevazu ve merhamet, en güçlü tebliğdir.
  2. Zamana Uygun Anlatım: Risale-i Nur’un meselelerini günümüz meseleleriyle eşleştirerek anlatmak gerekir. Akıllı tahtada ders yapan nesle, kara tahta yöntemiyle hitap etmek zordur.
  3. Muhabbet Dili: Eleştiren, yargılayan değil; anlayan ve saran bir dil kullanılmalı. Sevgi, imanî eğitimin anahtarıdır.
  4. İstişare ve Katılım: Çocukları da karar süreçlerine dahil etmek, onlara değerli olduklarını hissettirmek; aidiyet duygusunu artıracaktır.
  5. Cemaat-Aile Dengesi: Hizmetin evde başladığı unutulmamalı. Ev, imanî tebliğin ilk durağıdır. Çocuk ihmal edilerek kazanılan her hizmet, yarım kalır.

Sonuç ve İbret:

Üstad Bediüzzaman “İman tehlikededir” demiştir. Fakat iman tehlikede olduğu kadar, iman aktarımı da tehlikededir. Her yeni nesil, iman mirasını bir önceki nesilden değil, kendi gönlünde yeniden keşfederek benimser. Bu keşfi kolaylaştırmak bizlere düşer.

Unutulmamalıdır ki, “Zorla güzellik olmaz” ama güzel temsil, kalpleri fetheder.

Özet:

Risale-i Nur’u okuyan ilk nesil Nur Talebelerinin çocukları, çoğunlukla aynı yolu takip etmiyor. Bunun sebepleri arasında baskıcı tebliğ dili, hâl ile desteklenmeyen anlatım, zamana uygun olmayan sunum biçimi, ailede temsil eksikliği ve çocuklara yeterince vakit ayrılmaması gibi unsurlar yer alıyor. Çözüm, hâl ile tebliğ, muhabbet dili, çağın ruhuna uygun anlatım ve aile içi denge ile mümkün olabilir. Risale-i Nur, her çağın çocuğuna hitap edecek kudrettedir; mesele onu sevdirerek sunabilmektedir.

 

Loading

No ResponsesHaziran 23rd, 2025