İnsan Sanatı ve Hâlıkının İlim Güneşi

İnsan Sanatı ve Hâlıkının İlim Güneşi

“Evet insanın şuuruna, ilmine delâlet eden düzgün, ölçülü sanatı ile; insanın hâlıkının ilmine, hikmetine delâlet eden hüsn-ü hilkat-i insan muvazenesi; aynen yıldız böceğinin gecedeki ışığının lem’acığının, gündüzde güneşin ihatalı ziyasına nisbeti gibidir.”
Şualar

İnsan, yaratılış itibarıyla kainatın en dikkat çekici varlığıdır. Aklı, şuuru, dili, sanat kabiliyeti, düşüncesi ve iradesiyle diğer varlıklardan ayrılır. Bu yönüyle insan, hem sanatkârdır hem de sanattır. Yaptığı işler, inşa ettiği yapılar, yazdığı kitaplar, çizdiği resimler, söylediği sözler hep bir ilmin, bir şuurun ve bir maksadın göstergesidir. Yani insanın ortaya koyduğu her düzgün, ölçülü sanat eseri, onun aklına ve ilmine şahitlik eder.

Ancak Bediüzzaman Hazretleri burada der ki: “İnsanın kendi ilmine delâlet eden sanatı ne kadar kıymetli ve dikkat çekici görünse de, insanın yaratıcısının ilmi ve hikmeti yanında, ancak yıldız böceğinin gece karanlığında gösterdiği o zayıf ışık kadar kalır.” Oysa insanın yaratılışı, hüsn-ü hilkati (güzel yaratılışı), kudretin ve ilmin sonsuz derecedeki bir tezahürüdür. İnsan yalnızca bir et ve kemik yığını değil, aklı, ruhu, hisleri ve duygularıyla birlikte eşsiz bir sanat harikasıdır. İşte bu mükemmel terkip, bir tesadüfün eseri olamaz.

Bir böceğin gecede parlayan ışığını düşünelim… Küçücük bedeniyle ortaya koyduğu o parıltı, elbette onun içindeki bir sistemi, bir programı, bir gayeyi gösterir. Ama o ışık, gündüz ortasında güneşin bütün kâinatı kuşatan ziyasına nisbetle nedir ki? İşte insanın yaptığı sanat, güneşe karşı bir ateşböceği ışığı gibidir. Ve bu nisbetle, insanın yaratıcısının sanatı, hikmeti, ilmi ve rahmeti sonsuz büyüklüktedir.

İnsanın kendi varlığı, iç organlarının düzeni, duygularının hassas dengesi, psikolojik yapısındaki incelikler ve tüm bunların bir bütünlük içinde işlemesi, onun Hâlık’ının (Yaratıcısının) nihayetsiz bir ilim ve kudrete sahip olduğunu haykırır. Bir gözün görmesi, bir dilin tatması, bir parmağın dokunması, bir kalbin hissetmesi… Her biri ayrı bir mucize, ayrı bir sanat, ayrı bir kudret mühürüdür.

İşte asıl ibret buradadır: İnsan, kendi yaptığına hayran olurken, kendi yapılışına kör kalır. Oysa insanın ilmi sınırlı, kudreti zayıf, gücü fânidir. Ama onu yaratan Zat’ın sanatı öyle bir sanattır ki, tek bir insanla bin hikmet hedeflenmiş, tek bir kalp ile bin his inşa edilmiştir.

Ve bu bakış açısı insana şunu hatırlatır: Senin içinde bir sanat varsa, bu senin değil, seni yaratana aittir. Senin yaptıkların, O’nun yaptıklarının zayıf bir yansımasıdır. Senin ilmin varsa, o da sana verilen cüz’î bir yansımadır. Asıl güneş, senin varlığını yaratan, seni düşünecek hale getiren, seni konuşturan, hissettiren Rabb’indir.

📌 Özet:

Bu makale, insanın yaptığı sanatların kendi ilmine delil olduğunu; ancak insanın yaratılışındaki hikmet ve sanatın, onun yaratıcısının sonsuz ilmine, hikmetine ve kudretine şehadet ettiğini anlatır. İnsanın yaptığı işler yıldız böceğinin ışığı gibi sınırlı iken, Hâlık’ının sanatı ve ilmi, gündüz güneşi gibi kâinatı kuşatıcıdır. Bu yüzden insan, hem sanatıyla hem varlığıyla kendini değil, onu Yaratan’ı göstermelidir. Asıl sanat, insanı sanat hâline getiren kudretin sanatıdır.

 

Loading

No ResponsesHaziran 23rd, 2025