Lezzetin Ötesinde: İmanın Gözüyle Fâniliğe Bakmak
Lezzetin Ötesinde: İmanın Gözüyle Fâniliğe Bakmak
“İman nuru, lezaiz-i meşruanın zevale başladıkları zaman hasıl olan elemleri, emsalinin vürûd ve gelmekte olduklarını göstermekle izale eder. Ve keza nimetlerin devam edip tenakus etmemesini, nimetlerin menbaını göstermekle temin eder.”
Şualar
Hayatın içindeki her nimet, tıpkı bir misafir gibi gelir, bir müddet kalır ve sonra ayrılır. Lezzetler tükenir, sevinçler solar, dostluklar göç eder, gençlik yaşlılığa döner… Her şey, zamanın kanununa uyarak akıp gider. Bu geçici oluş ise, insan kalbinde çoğu zaman hüzün ve boşluk doğurur.
İşte tam bu noktada Bediüzzaman Said Nursî’nin işaret ettiği derin bir hakikat devreye girer:
“İman nuru, lezaiz-i meşruanın zevale başladıkları zaman hasıl olan elemleri, emsalinin vürûd ve gelmekte olduklarını göstermekle izale eder.”
Yani, helal ve meşru zevkler sona ermeye başladığında, oluşan o hüzün ve eksiklik duygusu, ancak iman nuruyla teselli bulur. İman gözüyle bakan biri bilir ki, bu zeval mutlak bir yok oluş değil; sadece bir dönüşümdür. Çünkü nimetleri veren Allah’tır ve O’nun hazinesi tükenmez. Bugün elimizden çıkan, yarın başka bir sûretle yeniden karşımıza çıkar. Tıpkı güneşin batıp sabah yeniden doğması gibi.
Nimetlerin fâniliği, onları verenin sonsuz olduğunu fark eden kalp için bir kayıp değil, bir irşattır. Çünkü iman, zevalin arkasında bekleyen devamı, ayrılığın ardındaki vuslatı gösterir. Bu yüzden mü’min, dünyadaki geçici nimetlere sadece anlık haz olarak değil; onları bahşeden Rahmân’ın ikramı olarak bakar. Bu bakış, nimetin zail oluşunu bile güzelleştirir.
Bediüzzaman’ın ifadesiyle devam ediyoruz:
“Ve keza nimetlerin devam edip tenakus etmemesini, nimetlerin menbaını göstermekle temin eder.”
Yani iman, nimetin arkasındaki kaynağı gösterir: Allah’ın rahmeti, hikmeti ve kudreti… Eğer kalp, nimeti sadece cismanî bir haz olarak görürse, o nimetin azalması ya da sona ermesi büyük bir çöküşe dönüşür. Fakat nimetin kaynağını bilen, onun kesilse bile yeniden geleceğini, başka şekillerde sunulacağını bilir. Çünkü Allah hem Vedûd’dur, hem Kerîm’dir, hem de Rahîm’dir.
Bu imanî bakış, insanı sarsıntılardan, hayal kırıklıklarından, dünya hırslarının boşluğundan korur. Kalbi daima itidalde tutar. Sevinçte şımarmaz, kayıpta yıkılmaz. Çünkü bilir ki gerçek nimet; elinde tutabildiği değil, Rabbine bağlandığı nimettir.
Dünyadaki her zevk geçicidir; ama bu geçicilik, eğer imanla bakılırsa bir yokluk değil, sonsuzluğun habercisi olur. Fânî lezzetlerin yerini bâkî bir vuslat alır.
📌 Özet:
Bu makale, iman nurunun geçici lezzetlerin bitişinde oluşan hüzünleri nasıl teselli ettiğini, bu geçici nimetlerin arkasındaki sonsuz rahmet kaynağını nasıl gösterdiğini anlatır. Bediüzzaman’ın ifadesiyle iman, zevalin hüznünü, yeniden verilecek benzer nimetlerle giderir. Nimeti, sahibine bağladığı için, geçiciliği bile bir rahmete çevirir. Böylece imanlı bir kalp, hem zevk anlarında şükreder, hem de kayıplarda sabreder; çünkü bilir ki nimetlerin menbaı sonsuzdur.