En Büyük Nimet: Varlığın Sahibini Bilmek

En Büyük Nimet: Varlığın Sahibini Bilmek

“Nur-u iman ile bilinir ki Allah’ın varlığı, bütün nimetlerin fevkinde öyle büyük bir nimettir ki sonsuz nimetlerin envaını, nihayetsiz ihsanların cinslerini, sayısız atiyyelerin sınıflarını hâvi bir menba ve bir kaynaktır.”
Şualar

Kimi nimetler gözle görünür, kimileri ise sadece kalple hissedilir. Su, hava, güneş, rızık, sağlık gibi nimetler açık ve zahir; huzur, akıl, sevgi gibi nimetler ise daha derin ve bâtındır. Fakat bütün nimetlerin fevkinde öyle bir nimet vardır ki, hem zahirî hem bâtınî nimetleri içinde taşır: Allah’ın varlığını ve birliğini bilmek… Diğer bir ifadeyle, iman nimeti.

Bediüzzaman’ın ifadesiyle, “Nur-u iman ile bilinir ki Allah’ın varlığı, bütün nimetlerin fevkinde öyle büyük bir nimettir ki, sonsuz nimetlerin envaını, nihayetsiz ihsanların cinslerini, sayısız atiyyelerin (bağışların) sınıflarını hâvi bir menba ve bir kaynaktır.”

Evet, Allah’ın varlığı sadece bir inanç konusu değil; tüm nimetlerin kaynağını tanımak, nimetle birlikte Mün’im’i (nimet vereni) bilmektir. Çünkü bir nimetin gerçek anlamı, onun bir ikram olduğunu bilmekle ortaya çıkar. Aksi takdirde insan, sırf tesadüflerin ürünü sanır hayatı; o zaman da nimet nankörlüğe, şükür isyana dönüşür.

Bir insan düşünün: Okyanus kenarında duruyor, tertemiz bir hava soluyor, ellerinde nimetlerle dolu sofralar var… Ama gözleri kör, kalbi sağır, ruhu inkârda… O nimetlerin arkasındaki Rahmeti tanımıyorsa, o nimet onun için bir şükrün değil, bir gafletin sebebidir. Hatta bazen azabın başlangıcıdır. Zira şükürsüz nimet, nimetten çıkıp vebal olur.

Öte yandan bir başka insan var ki; çadırda yaşıyor, lokması kuru bir ekmek, suyu az, belki de hastalıklarla boğuşuyor… Ama kalbinde iman var, gözünde hakikat nuru var. O insan, belki görünürde az nimete sahip ama, en büyük nimetin —Allah’ı bilmenin— sahibidir.

İman, Allah’ın varlığını ve birliğini bilmekle beraber, O’na güvenmek, O’na dayanmak, O’ndan beklemek, O’na sığınmaktır. İman, sadece ahireti değil, dünyayı da cennetleştirir. Çünkü imanlı bir kalp, her şeyin arkasında Rahmet’i, Hikmet’i ve Kudret’i görür. O kalp yalnız kalmaz, şaşırmaz, korkmaz.

İmanın nuru, Allah’ın varlığını sadece akılla değil, kalple, vicdanla, ruhla hissettiren bir nurdur. Bu nur varsa, hayat anlamlıdır. Bu nur yoksa, dünya dahi zindana dönüşür. Bediüzzaman’ın ifadesiyle: “İman hem nurdur, hem kuvvettir.”

Öyleyse en büyük nimet; Allah’ın varlığına, birliğine ve merhametine iman etmektir. Çünkü bütün diğer nimetlerin değeri, bu nimetin varlığıyla ölçülür. Allah’ı tanımayan biri, eşyayı da doğru tanımaz; varlık, o kişinin gözünde ya kör bir tesadüf ya da acımasız bir zulümdür.

İman ise her şeyi yerli yerine koyar: Güneşi Rahmet’in lambası, yağmuru Rahmet’in damlası, ölümü ise vuslatın kapısı yapar. Ve böylece, en büyük nimet, hayatın hakikatini de, ölümün sırrını da izah eder: Allah’ın varlığı ve O’na iman.

📌 Özet:

Bu makale, Allah’ın varlığını bilmenin ve O’na iman etmenin, bütün nimetlerin üstünde en büyük nimet olduğunu anlatır. Zira iman; hem varlıkların anlamını hem nimetlerin kaynağını tanımaktır. Şükürsüz nimet gaflet doğurur, ama imanlı bir kalp, az da olsa nimeti cennete çevirir. Bediüzzaman’ın belirttiği gibi, iman hem nurdur, hem kuvvettir. Allah’a inanmak, bütün güzelliklerin menbaına bağlanmaktır.

 

Loading

No ResponsesHaziran 22nd, 2025