Dayanacak Bir Yer Arıyorsan: İman

Dayanacak Bir Yer Arıyorsan: İman

“Evet nev-i beşer, aczi ve düşmanların kesreti dolayısıyla dayanacak bir nokta-i istinada muhtaçtır ki düşmanlarını def’ için o noktaya iltica etsin. Ve keza kesret-i hâcat ve şiddet-i fakr dolayısıyla da istimdad edecek bir nokta-i istimdada muhtaçtır ki onun yardımıyla ihtiyaçlarını def’etsin.
Ey insan! Senin nokta-i istinadın ancak ve ancak Allah’a olan imandır. Ruhuna, vicdanına nokta-i istimdad ise ancak âhirete olan imandır.”
Şualar

İnsan, zayıftır. Hem de öyle bir zayıflık ki, bir mikrop karşısında aciz kalır. Bir fırtına karşısında savrulur. Bir ölüm haberiyle sarsılır. Her şeyi istemeye muhtaç, ama hiçbir şeyi yaratmaya muktedir değildir.

Yine insan, düşmanları çok olan bir varlıktır. Başta kendi içindeki nefsin düşmanlığı… Ardından şeytanın vesvesesi, zamanın acımasızlığı, hastalıkların saldırısı, insanların kötülüğü ve ölümün kaçınılmaz gelişi… Bu kadar düşman karşısında, insanın bir sığınağa ihtiyacı vardır. İşte bu sığınak, Bediüzzaman’ın ifadesiyle “nokta-i istinad”dır: Yani dayanılacak sağlam bir dayanak noktası.

Bu noktada Bediüzzaman şöyle seslenir:

“Ey insan! Senin nokta-i istinadın ancak ve ancak Allah’a olan imandır.”

Evet, ancak Allah’a dayanan bir yürek, fırtınalara karşı sarsılmaz. Çünkü O, sonsuz kudret sahibidir. O, her şeyin sahibi ve hâkimidir. İnsan ne zaman yalnız kaldığını hissederse, aslında imana sarıldığında hiç de yalnız olmadığını anlar. Kalbindeki iman, dağ gibi arkasında durur.

Ama insan sadece zayıf değildir. Aynı zamanda fakirdir. Sahip olduğu her şeye muhtaçtır: Hava, su, ekmek, sağlık, sevgi, güven… Ve bunların hiçbirine kendi kudretiyle sahip değildir. Her biri ya başkasının elindedir ya da bir vesileye bağlıdır. Bu hâl ise bir başka ihtiyaç doğurur: Yardım isteyecek bir merci, bir “nokta-i istimdad.”

Ve işte yine cevap imanla gelir:

“Ruhuna, vicdanına nokta-i istimdad ise ancak âhirete olan imandır.”

Evet, ruh ancak âhirete inanmakla huzur bulur. Çünkü dünyadaki tüm ihtiyaçlar tamamlanmadan, her sevilen şey elden gitmeden, hiçbir adalet tam sağlanmadan hayat bitiyor. Bu gidiş bir hiçlik olsaydı, insanın içindeki umut, adalet arzusu, sonsuzluk duygusu niçin verilmişti? Demek ki insanın kalbi, fânî değil, bâkî olanı istiyor. O da ancak âhiretle mümkündür.

İşte bu iki iman –Allah’a ve âhirete olan iman– insanı gerçek anlamda insan eder. Korkularını huzura, fakrını zenginliğe, yalnızlığını yoldaşlığa çevirir. Düşmanlarını küçültür, kayıplarını anlamlandırır, varlığını kıymetli kılar.

Kısacası; eğer bir istinad arıyorsan, Allah’a inan. Eğer bir istimdad diliyorsan, âhirete yönel. Bu iki iman, hem dünyanı aydınlatır, hem ebediyetini.

📌 Özet:

Bu makale, insanın hem zayıflığı hem de fakirliği karşısında iki temel desteğe ihtiyacı olduğunu ifade eder: Birincisi, düşmanlara karşı dayanacak bir yer (nokta-i istinad); ikincisi, ihtiyaçlarına yardım edecek bir yer (nokta-i istimdad). Bu iki dayanak, ancak Allah’a ve âhirete olan imanla mümkündür. Allah’a iman, insanı korkulara karşı sarsılmaz yapar; âhirete iman ise kayıpları anlamlı kılar. Böylece iman, insanın hem dünyasını hem de ahiretini inşa eder.

 

Loading

No ResponsesHaziran 22nd, 2025