Beyitler ve Açıklamaları
Beyitler ve Açıklamaları
“Yıkılmış bir mezarım ki yığılmıştır içinde
Said’den yetmiş dokuz emvat bâ-âsam âlâma.
Sekseninci olmuştur, mezara bir mezar taş
Beraber ağlıyor hüsran-ı İslâm’a.
Mezar taşımla pür-emvat enîndar o mezarımla
Revanım saha-i ukba-yı ferdâma.
Yakînim var ki istikbal semavatı, zemin-i Asya
Bâhem olur teslim, yed-i beyza-yı İslâm’a.
Zira yemin-i yümn-ü imandır
Verir emni eman ile enama… ”
Şualar
Beyitler ve Açıklamaları:
- “Yıkılmış bir mezarım ki yığılmıştır içinde
Said’den yetmiş dokuz emvât bâ-âsâm âlâma.”
Yani: Öyle bir mezarım var ki (adeta) yıkılmış bir haldedir. İçine ise Said’den yetmiş dokuz ceset/ölü yığılmıştır ki, her biri geçmişe ait hâtıralarım, benliklerim, ruh hallerimdir.
İzah: Bediüzzaman burada, kendi ömrünün geçmiş safhalarını birer “emvât” (ölü) olarak tasvir eder. Her yıl, onun bir nevi iç dünyasında, ruhî değişimlerinde bir ölü bırakmıştır. 79 sayısı doğrudan onun hayatında geçtiği devrelerin toplamıdır.
Tarihî hesap: Bu beyitteki “yetmiş dokuz emvat” ifadesi, doğrudan Bediüzzaman’ın yaşına ya da hayatındaki ruhî değişimlere işaret eder. Bu şiirin yazıldığı tarih 1958’dir (h.1377 civarı). Said Nursî 1876 doğumludur. Aradaki fark 82 yıldır. Ancak 79 sayısı burada ya yaşını yuvarlayarak ifade etmektedir ya da “ruhen” yaşadığı derin dönüşümleri simgeler. Bu aynı zamanda onun çektiği çilelerin, geçirdiği sürgün ve mahkeme süreçlerinin, eski Said’den yeni Said’e geçişinin simgesel sayısıdır.
- “Sekseninci olmuştur, mezara bir mezar taş
Beraber ağlıyor hüsran-ı İslâm’a.”
Yani: Sekseninci (yıl ya da safha), artık bir mezar taşı olmuş; o da bu mezarla birlikte İslâm’ın yaşadığı hüsrana ağlamaktadır.
İzah: Bediüzzaman burada sekseninci yaşını bir “mezar taşı” olarak görür. Bu taş sadece şahsî geçmişine değil, İslâm dünyasının içinde bulunduğu derin üzüntüye, çöküntüye ve mağlubiyete de ağlamaktadır.
- “Mezar taşımla pür-emvat enîndar o mezarımla
Revanım saha-i ukba-yı ferdâma.”
Yani: Mezar taşımla ve içi ölülerle dolu olan o mezarla birlikte, ahiret sabahına doğru yola çıkıyorum.
İzah: Artık ölüm kapıya dayanmıştır. O ölüler –yani geçmişteki hayat safhaları– ile beraber, mezarıyla birlikte hesap gününe doğru ilerlediğini ifade eder.
- “Yakînim var ki istikbal semavatı, zemin-i Asya
Bâhem olur teslim yed-i beyza-yı İslâm’a.”
Yani: Kesin bir inancım var ki, gelecekte gökler ve Asya’nın yeryüzü, hep birlikte İslâm’ın parlayan eli olan yed-i beyzaya teslim olacaktır.
İzah: Bediüzzaman burada istikbalin (geleceğin) İslâm’a ait olacağına dair imanî bir müjde verir. “Yed-i beyza” tabiri, Hz. Musa’nın mucizesine telmih olup, nurlu, parlak İslâm hakikatlerine işaret eder. “Semavat” (manevî âlem) ve “zemin-i Asya” (fizikî coğrafya) birlikte İslâm’a boyun eğecektir.
- “Zira yemin-i yümn-ü imandır
Verir emni eman ile enama…”
Yani: Çünkü geleceğe dair bu emin ümit, imandan gelen bir kesinliktir. İman nimeti, güven ve huzurla birlikte nimetleri bağışlar.
İzah: Bu parlak geleceğe dair ümidi, bir temenni değil, imanın verdiği yakîn bir bilgidir. Bu iman, sadece bir beklenti değil; bir huzur, bir güven, bir Allah’a tevekküldür.
Makale: Asrın Mezarı ve İmanın Şafağı
Tarih, yalnızca olayların kronolojisi değil; aynı zamanda ruhların inleyişi, fikirlerin çatışması ve inançların yoklukla mücadelesidir. Bediüzzaman Said Nursî’nin yukarıdaki şiiri, bu derin mücadelenin hem şahsî hem de ümmet çapındaki bir özeti gibidir.
Yıkılmış bir mezarın içinde bir ömür… Her yıl, her tecrübe, her hicran ve her sürgün, onun içinde bir başka Said’in ölmesine neden olmuştur. Ama bu ölüm, çürüme değil; dönüşümdür. Eski Said, Yeni Said’e yer açmak için her yıl biraz daha silinmiş, zamanın içinden eleyerek hakikatin özüne ulaşmıştır.
Bu şiir, sadece bir yaşlı adamın ölümü bekleyişi değildir. Aynı zamanda, İslâm’ın yaşadığı zayıflık dönemlerine şahitlik eden bir mü’minin iç yakarışıdır. Mezarı bile, artık bir sembol olur. O mezar, ümmetin geçmişine ağıt yakar. Ve mezar taşı bile, bu hüsran karşısında sessizce gözyaşı döker.
Ama bu matem, umutsuzluk değildir. Çünkü aynı şiir, “Yakînim var ki…” diyerek geleceğe bir pencere aralar. O pencere, imanla parlayan bir sabaha açılır. Gökler ve yer, Asya’nın uyanışıyla birlikte İslâm’ın nurlu eline teslim olacak; çünkü bu bir kehanet değil, bir imanın müjdesidir.
Bediüzzaman’ın bakışında kader sadece geçmişin gölgesi değil; geleceğin ışığıdır. Ve o ışık, imanla aydınlanan yollarda ümmetin yeniden dirilişine işaret eder.
📌 Özet:
Bu makale, Bediüzzaman’ın şiirinde geçen “yetmiş dokuz emvât” ifadesinin, onun geçmiş yıllarındaki şahsî dönüşümleri ve ruhî safhaları simgelediğini açıklamakta; “sekseninci mezar taşı”nın ise hem kendisinin hem ümmetin çöküşüne şahitlik ettiğini ifade etmektedir. Ancak şiirin sonunda, imanla gelen bir yakînle, Asya’nın ve göklerin İslâm’a teslim olacağı müjdelenir. Bu umut, kaderin adalet terazisine değil; imanın şafak vaadine dayanmaktadır.