Aklını Kaybeden İnsanlık ve Kurtuluş Reçetesi: Kur’ân’a Dönüş
Aklını Kaybeden İnsanlık ve Kurtuluş Reçetesi: Kur’ân’a Dönüş
Dünya, yine bir uçurumun kenarında. İsrail-İran savaşıyla başlayan kaos, Amerika’nın aktif müdahalesiyle büyüdü. Şimdi de gözler Çin’e çevrildi. “Acaba Çin de mi savaşa dahil olacak?” sorusu kulaktan kulağa yayılıyor. Hemen herkesin içinde garip bir korku, belirsizlik ve kaygı var. Savaş; yalnızca toprakları değil, zihinleri de işgal ediyor.
Bu kargaşa, bir tesadüf mü, yoksa planlı bir sevk ve idare mi?
Ne yazık ki sadece devletler değil, insanlık da kendi kıyametine doğru sürükleniyor. İnsanoğlu, kendi elleriyle ateş tutuşturuyor, sonra da o ateşin hararetiyle kıvranıyor.
Zihinsel Kıyamet: Aklını Yitiren Medeniyet
Güya bilim ve teknolojide zirveye ulaşan insanlık, ahlâkta, merhamette ve adalette yerin dibine doğru gidiyor. Savaşların merkezinde artık yalnızca toprak değil; enerji, çıkar, ideoloji ve kibir var. Tanrı’yı! inkâr edenler, şimdi Tanrı’nın! gazabını çağırıyor. Sadece maddi değil, manevî kıyamet de kapıda.
İşte bu hengâmede Bediüzzaman Said Nursî’nin yıllar önce yaptığı tesbiti yeniden kulaklarımızda yankılanıyor:
> “Elbette nev-i beşer bütün bütün aklını kaybetmezse ve maddi ve manevi bir kıyamet başlarında kopmazsa… Ru-yi zeminin hükûmetleri Kur’ân-ı Mucizü’l-Beyân’ı arayacaklar ve bütün ruh u canlarıyla sarılacaklar.”
Bu cümle, hem uyarı hem müjde mahiyetindedir. İnsanlık ya kendi elleriyle kıyameti getirecek ya da Kur’ân’a sarılarak selamete çıkacak.
Batının Vicdanı, Doğunun Hakkı Arayışı
Bugün İsveç, Norveç, Finlandiya gibi ülkelerde Kur’ân’a ilgi artıyor. Amerika’daki bazı dinî cemiyetler, İslâm’ı gerçek yüzüyle anlamaya çalışıyor. Çünkü Kur’ân bir hakikat güneşidir. Ne kadar perdelenmeye çalışılsa da, doğrudan gözleri kamaştırır. O, sadece Müslümanların değil; insanlığın da reçetesidir.
Tarih boyunca Kur’ân’ı anlayan milletler dirildi, unutanlar ise dağıldı. Batı, kendi ürettiği buhranlar içinde boğulurken, doğunun yükselen sesi hâlâ Kur’ân’dır.
Türkiye’nin Konumu ve Sorumluluğu
Bu hengâmelerde Türkiye’ye düşen görev, sadece coğrafi değil; tarihî ve manevîdir. Medeniyetlerin kavşak noktası olan bu topraklar, yeniden bir tebliğ merkezi, bir nur menbaı olabilir. Ama bunun için iç çatışmalardan, dünyevî hesaplardan sıyrılmak gerekir. Türkiye, İslam dünyasının aklı, kalbi ve sesi olabilir; yeter ki kendi özüne, Kur’ân’a dönsün.
Özet:
Dünya, büyük bir maddî ve manevî sarsıntının eşiğindedir. İsrail-İran savaşı, ABD’nin müdahalesi ve Çin ihtimali, küresel bir savaşı çağırmaktadır. Fakat en büyük tehdit, insanlığın aklını ve vicdanını yitirmesidir. Bediüzzaman’ın işaret ettiği gibi, kurtuluş ancak Kur’ân’a sarılmakla mümkündür. Kur’ân, yalnız Müslümanların değil, bütün insanlığın reçetesidir. Türkiye’nin ise bu hakikati temsil ve tebliğ gibi büyük bir sorumluluğu vardır. Ya Kur’ân’a dönülecek ya da kıyamet kaçınılmaz olacaktır.