SEVGİSİZLİĞİN ÇÖLÜNDE: YAŞAYANLARA UNUTULMUŞ MERHAMET

SEVGİSİZLİĞİN ÇÖLÜNDE: YAŞAYANLARA UNUTULMUŞ MERHAMET

Dervişe sormuşlar: “Ne anladın dünyadan?”
Cevabı, bir çağın ruh hâlini özetliyordu:
“Ölülerin sevgiyle anıldığı, yaşayanların sevgisizlikten öldüğü bir dünyaya şahit oldum…”

Ne hazindir ki, bugün birçok kalp hayatta ama hissetmeden, görülmeden, sevilmeden yaşamaktadır. Nice mezar taşı çiçeklerle süslenir, ama yanı başımızdaki komşunun, eşin, evladın, yaşlının yüreğine bir tek çiçek bırakılmaz. Merhametin ölülere saklandığı, dirilerin duygusal kıtlıkla kıvrandığı bir zamanın içindeyiz. Bu, sadece bireysel bir mesele değil; medeniyetin çöküşünü haber veren bir kalp iflasıdır.

YAŞAYANLAR UNUTULDU, ÖLÜLERE AĞIT MODA OLDU

İnsan öyle garip bir hâle büründü ki, ölüler için düzenlenen törenler, yaşayanlar için verilmesi gereken kıymeti gölgede bıraktı. Annemize sağken bir çiçek almayı erteledik; öldüğünde mezarına her bayram demet demet çiçek götürdük. Yaşarken bir “özür” ya da “teşekkür” çok görüldü; öldükten sonra mermer taşlara altın harflerle övgüler kazındı.

Bu bir sevgi değil, bir çelişkidir. Çünkü gerçek sevgi, yaşarken kıymet bilmektir. Ölünün toprağına çiçek dikmek değil, yaşayanın gönlüne su vermektir asıl olan. Ama biz bu basit hakikati kaybettik.

MODERN ÇAĞIN EN DERİN YARASI: SEVGİSİZLİK

Bugün insanlar yalnızlıktan değil, değersizlikten ölüyor. Hastalıktan değil, ilgisizlikten çöküyor. Şehirler büyüdü ama kalpler küçüldü. Komşuluk bitti, kardeşlik sanal âlemlere hapsoldu. Bayramlar ekranın öte yanında, taziyeler mesaj kutusunda yaşanıyor artık.

Oysa Allah insanı sevgiyle yarattı. Kur’ân’daki “vedûd” ismi, sevginin kaynağı olan Allah’ı anlatır. Sevgi, sadece duygu değil, bir kulluk halidir. “Merhamet etmeyene merhamet olunmaz.” buyruğu, bu ilahî dengeyi gösterir.

MEZARLIKLARA DEĞİL, KALPLERE ÇİÇEK EKMEK GEREK

Bir dostum şöyle demişti: “Keşke insanlar, öldükten sonra gösterdikleri ilgiyi birbirine hayattayken gösterebilseydi; belki de kimse yalnız ölmezdi.”
Haklıydı. Çünkü mezarlıklar, geç kalmış vicdanların süslü bahçesine dönüşmüştü.

Gerçek bahçıvanlık, ölülere çiçek dikmek değil, yaşayanların kuruyan kalbine merhametle dokunmaktır. Bir çocuğun başını okşamak, bir ihtiyara hâl hatır sormak, kırılmış bir kalbi tamir etmek… Bunlar bugün sevgiye susamış dünyanın en büyük ihtiyacıdır.

DERDİMİZ TEKNOLOJİ DEĞİL, HİSSİZLİK

Çağımızın krizi teknoloji değil, kalpsizliktir. Evin en güzel yerinde televizyon var ama kimse kimsenin gözünün içine bakmıyor. Binlerce takipçimiz var ama bir elin parmakları kadar yarenimiz yok. Cenazelerde ağlıyoruz, ama yaşarken sarılmaya utandık. İşte dervişin sözünde tam da bu var:
“Yaşayanların bahçesini talan ettiler…”

NE YAPMALI?

Önce sevdiklerimize sağken kıymet verelim.

Arayıp hâl hatır sormak sadakadır, unutmayalım.

Gönülleri onarmak, mermer mezarları süslemekten daha faziletlidir.

Sevgi, gösterilmediğinde yok sayılır. Yaşarken gösterilmeyen merhametin telafisi yoktur.

Ve nihayet, ölmeden evvel birbirimizin gönlüne ölmeyecek izler bırakalım. Çünkü toprak her şeyi örter ama yaşanmamış sevgiyi örtmez.

ÖZET

Bu çağın en büyük çelişkisi, ölüleri sevgiyle anarken, yaşayanları sevgisizlikten öldürmektir. Mezar taşları çiçeklenirken, yanımızdaki insanların yürekleri solmaktadır. Merhamet ve ilgi, sadece ölüm sonrasına bırakılmamalı; yaşarken verilmelidir. Aksi hâlde dervişin dediği gibi, “ölülerin toprağına çiçek eker, yaşayanların bahçesini talan ederiz.” Bu dünyada en büyük ihtiyaç; yaşarken kıymet bilmek, sağken sarılmak ve birbirimizi Allah için sevmektir.

 

 

Loading

No ResponsesHaziran 20th, 2025