Şenlenen Yeryüzü ve Semalar: Zikirle Dolu Bir Âlemin Sessiz Nâşirleri
Şenlenen Yeryüzü ve Semalar: Zikirle Dolu Bir Âlemin Sessiz Nâşirleri
“Evet, küre-i arzda dört yüz bin nevileri zîhayattan halk eden, hattâ en âdi ve müteaffin maddelerden zîruhları çoklukla yaratan ve her tarafı onlarla şenlendiren ve mu’cizat-ı sanatına karşı, onlara dilleriyle “Mâşâallah, Bârekellah, Sübhanallah” dedirten ve ihsanat-ı rahmetine mukabil “Elhamdülillah, Ve’ş-şükrü lillah, Allahu ekber” o hayvancıklara söylettiren bir Kadîr-i Zülcelali ve’l-cemal, elbette bilâ-şek velâ-şüphe, koca semavata münasip, isyansız ve daima ubudiyette olan sekeneleri ve ruhanîleri yaratmış, semavatı şenlendirmiş, boş bırakmamış. Ve hayvanatın taifelerinden pek çok ziyade ayrı ayrı nevileri meleklerden icad etmiş ki bir kısmı küçücük olarak yağmur ve kar katrelerine binip sanat ve rahmet-i İlahiyeyi kendi dilleriyle alkışlıyorlar; bir kısmı, birer seyyar yıldızlara binip feza-yı kâinatta seyahat içinde azamet ve izzet ve haşmet-i rububiyete karşı tekbir ve tehlil ile ubudiyetlerini âleme ilan ediyorlar.”
Şualar
İnsanoğlu çoğu zaman sadece gördüğü şeyleri var zanneder. Oysa varlık âlemi, gözün göremediği ama kalbin hissedebileceği bir zikir ve tesbih korosu ile doludur. Yeryüzünden gökyüzüne, sinekten melekuta, kar tanesinden yıldızlara kadar her şey “Sübhanallah”, “Elhamdülillah”, “Allahu Ekber” nidalarıyla varlığını ilan eder.
- Yeryüzünün Şenlenişi: Hayatın Tebessümü
Küre-i arz üzerinde dört yüz binden fazla canlı türü vardır. Bunlar sadece yaşamak için değil, aynı zamanda sanat-ı İlâhiyeyi gösterip şükür ve tesbih etmek için yaratılmışlardır.
En değersiz görünen çürümüş maddelerden bile hayat çıkaran bir kudret vardır.
Mikroskobik canlılardan fillere kadar her biri, kendi lisan-ı hâlleriyle Rablerine hamd ve tesbih eder.
Rızıklandırıldıklarında “Elhamdülillah” derler, hayranlıkla “Sübhanallah” çekerler.
Bu canlılar, Allah’ın rahmetini alkışlayan dilsiz fakat duyurucu şairler gibidir.
- Gökyüzünün Şenlenişi: Meleklerin Ubudiyeti
Yeryüzü bu kadar dolu ve hikmetli yaratılmışsa, semavatın boş olması düşünülebilir mi?
Allah, sadece arzı değil; gökyüzünü de meleklerle ve ruhanî varlıklarla doldurmuştur.
Melekler, isyan etmeden daima ubudiyet eden nuranî varlıklardır. Her biri bir zikir görevlisi gibidir.
Kimi kar tanesine binerek yeryüzüne iner, kimi yıldızlara binip kâinatı seyr eder ve her halükârda tekbir, tehlil ve tesbih ile ubudiyetlerini ilan eder.
Bu tasvirler, meleklerin sadece bir inanç unsuru değil; aynı zamanda hikmeti, sanatı ve rahmeti temaşa ettiren şuurlu varlıklar olduklarını gösterir. Ve böylece insan, yalnız olmadığını, yalnızca kendisinin zikirle mükellef olmadığını anlar. Bir kâinat korosunun parçası olduğunu fark eder.
- Hayatın Zikri: Varlık Sessiz Değil
Bu manzara bize şunu anlatır:
Hayat, tesadüfün değil, tefekkürün ve tevhidin ürünüdür.
Hiçbir varlık başıboş değildir. Her canlı, her yağmur tanesi, her yıldız; bir görevli, bir tesbihçi, bir şükredicidir.
Ve bütün bu varlıkların ardında, onları konuşturan, sustuklarında dahi onları şahid kılan bir Zât-ı Zülcelal vardır.
Özet:
Yeryüzündeki canlıların çokluğu, en değersiz maddeden bile hayat çıkaran kudreti ve hepsinin kendi lisanlarıyla Allah’a hamd ve tesbih edişi, bu âlemin boş ve anlamsız olmadığını gösterir. Aynı şekilde semavat da boş değildir; melekler orada isyansız bir şekilde ubudiyet eder. Kimisi yağmur damlasına, kimisi yıldızlara biner. Bu manzara, kâinatın her zerresinde tevhid, zikir ve ibadetin yankılandığını gösterir. İnsan da bu büyük tesbih korosunun bir parçasıdır.