Ölüm Değil, Geçiş: En Büyük Meseleye En Büyük Çare
Ölüm Değil, Geçiş: En Büyük Meseleye En Büyük Çare
“Madem ölüm öldürülmüyor ve kabir kapısı kapanmıyor; elbette bu ecel celladının elinden ve kabir haps-i münferidinden kurtulmak çaresi varsa insanın en büyük ve her şeyin fevkinde bir endişesi, bir meselesidir.”
Şualar
İnsan, her ne kadar gözünü dünyaya diker, hayatını bu fânî zeminde kurar görünse de iç âleminde susturamadığı, bastıramadığı bir hakikat vardır: ölüm. Ölüm; ne zenginlikten, ne gençlikten, ne ilimden kaçmaz. Herkese gelir, herkesi bulur. O, ne bir efsane ne de sadece yaşlıların kapısını çalan bir gölgedir. Hayat kadar gerçek, nefes kadar yakındır. Ve en keskin gerçek budur: Madem ölüm öldürülmüyor, kabir kapısı da kapanmıyor; o hâlde insan için bundan daha büyük bir mesele düşünülemez.
Evet, insanın en derin korkusu da, en büyük sorusu da budur: “Ölümden sonra ne var?”
Zira ölüm, sadece bedenden bir ayrılık değil; aynı zamanda maldan, evlattan, sevdiklerinden ve bütün bir dünyadan bir kopuştur. Bu yüzden ölüm, bir ecel celladı gibi görünür. Kabir ise bir haps-i münferid, yani yalnızlık zindanı gibidir. Ama eğer bu kapının ardında bir nur, bir kurtuluş, bir sonsuzluk varsa; o vakit bu kapı bir zindan değil, bir geçit olur.
Bu yüzden insanın en büyük ihtiyacı; ölüm karşısında gerçek bir çare bulmaktır. Çünkü:
Ölüm, malı mülkü tanımaz; ancak imanı tanır.
Ölüm, bedeni alır; ama ruhu salıverir.
Kabir, eğer iman yoksa zindandır; ama iman varsa rahmet kapısıdır.
Bu noktada devreye hakikat-i Kur’âniye girer. Kur’ân, ölümü bir son değil, bir başlangıç olarak tanımlar. Kabri karanlık değil, nura açılan bir menfez olarak gösterir. Ve ecel celladı gibi görünen ölümün, aslında bir vazife bitirme emri olduğunu bildirir. Tıpkı askerliğini bitiren bir erin terhis edilmesi gibi, ecel de insanı dünya gurbetinden alıp ebedî vatana gönderir.
Demek ki ölümden kaçmak değil; ölümün hakikatini anlamak, onunla yüzleşmek ve ona hazırlıklı olmak gerekir. Çünkü ölümden kaçış yoktur; ama ölümün kabus olmaktan çıkması mümkündür. Bu da ancak iman, ahiret inancı ve salih amelle mümkündür.
Özet:
Ölüm kaçınılmaz ve değişmez bir hakikattir. Madem ölüm öldürülmüyor, kabir kapısı kapanmıyor; o hâlde insan için en büyük mesele, bu hakikate çare bulmaktır. Bu çare, ne dünya malında ne de bedensel güçtedir; ancak iman ve ahiret inancındadır. Ölüm, imanlı bir bakışla bir son değil, sonsuz bir hayatın başlangıcı, kabir de karanlık bir zindan değil, rahmet kapısı olur. En büyük endişe, en büyük inançla karşılandığında, ölüm bir cellat değil, ebedî saadete açılan bir rehber olur.