Hâl Lisanı: Sessiz Konuşan Hakikat
Hâl Lisanı: Sessiz Konuşan Hakikat
> “Lisan-ı hâl, lisan-ı kālden daha kuvvetli ve tesirli konuşuyor.”
— Bediüzzaman Said Nursî, Şualar
İnsan, sadece konuşan bir varlık değildir; yaşayan, gösteren ve örnek olan bir varlıktır. Kimi zaman bir bakış, bir duruş, bir sabır ve bir tebessüm; yüzlerce kelimeden daha etkili olabilir. Çünkü söz, kulaktan geçer; hâl ise doğrudan kalbe dokunur. İşte bu yüzden Bediüzzaman Hazretleri, “Lisan-ı hâl” yani hal dili, söz dilinden daha kuvvetlidir derken; sadece retorik değil, ahlak, davranış, duruş ve temsil gücüne dikkat çeker.
Lisan-ı Hâl Nedir?
Lisan-ı hâl; kişinin yaşantısıyla, tavrıyla, duruşuyla, niyetiyle ve ahlaki hâliyle verdiği mesajdır. Bu dil sessizdir ama tesiri yüksek bir çığlıktır. Bir mü’minin sabrı, vakar içinde duruşu, helale sadakati, haramdan uzak duruşu, muhtaçlara karşı merhameti, isyan yerine rıza göstermesi gibi davranışları; dinin hakikatlerini sözsüz bir şekilde tebliğ eder.
Lisan-ı Kāl Yetersiz Kalabilir, Ama Hâl Asla Aldatmaz
Konuşmak kolaydır; ama yaşamak zordur. Vaaz etmek, nasihat vermek, doğruları dillendirmek herkesin harcıdır. Ama o doğrularla yaşamak, sabırla örnek olmak, nefse karşı koymak büyük bir irade ister. Bu yüzden:
Söz ile “tevekkül” anlatılır ama musibete sabırla göstermek anlatmaktan daha etkilidir.
Dil ile “infak”ın fazileti anlatılır ama gizlice yapılan bir sadaka, binlerce nutuktan daha kalıcıdır.
“Tevazu”dan bahsedilir ama bir kırık kalbi tamir etmek, en güzel ders olur.
Peygamberlerin Tebliği: Hâl ile Sözün Birleştiği Üsve-i Hasene
Peygamberlerin en büyük mucizelerinden biri de, söylediklerini yaşamalarıydı. Onların hâlî, kāllerinden daha kuvvetliydi. Hz. Peygamber (sav) bir ahlak modeli idi. Sabırda zirveydi, affetmede eşsizdi, adalette şaşmazdı. Onun yaşantısı, İslam’ın canlı bir tercümesiydi. Bu yüzden Kur’an, onun şahsını “en güzel örnek (üsve-i hasene)” olarak tanımlar.
Risale-i Nur Talebesi Hâl Diliyle Konuşmalıdır
Risale-i Nur hizmeti, sadece ilimle değil, temsil ile taşınabilir. En güzel ders, en parlak afiş, en etkili konuşma; mütevazı, sabırlı, ihlaslı ve faziletli bir hayat ile desteklenmediği sürece sönük kalır. Cemaat ruhu, hâl ile yoğrulmuş bir imani duruştur. Bu yolda:
Hakkı konuşmak kadar, hakkı yaşamak önemlidir.
Güzel söz kadar, güzel niyet ve güzel ahlak önemlidir.
Sözlü tebliğ kadar, hal diliyle tebliğ gereklidir.
Toplumda Tesirin Sırrı: Hâl ile Güven Vermek
Bugünün insanı, nasihat yorgunudur; ama örnek insana muhtaçtır. Gençler, dinden değil; dindarların tutarsızlığından uzaklaşmaktadır. Bu yüzden artık sözden çok yaşantı inandırır.
> Bir anne-babanın sabırla çocuğa gösterdiği merhamet,
Bir öğretmenin adaleti,
Bir esnafın helal titizliği,
Bir alimin tevazusu…
Binlerce sayfalık kitabın yapamayacağını yapabilir. Çünkü hâl, hakikatin suretidir.
Sonuç: Susarak Konuşmak
“Lisan-ı hâl, lisan-ı kālden daha kuvvetlidir.” Çünkü hâl, bir davanın şahididir. Gözle görünür, kalbe işler, ruha dokunur. Bugün, doğruyu yaşamak, onu dillendirmekten daha ehemmiyetli hâle gelmiştir. Gerçek irşad, hal ile olur. İnsan, ne söylediğinden çok, neyi nasıl yaşadığı ile anlaşılır.
Özet:
Bu makalede, Risale-i Nur’da geçen “Lisan-ı hâl, lisan-ı kālden daha kuvvetlidir” ifadesi etrafında şu temel noktalar ele alınmıştır:
Lisan-ı hâl, yaşantı ile yapılan sözsüz tebliğdir.
Söz kolaydır, ama hâl ile temsil kalıcı ve derindir.
Peygamberler, hâlleriyle sözlerini teyit eden örneklerdir.
Risale-i Nur’un etkisi, hal diliyle yaşandığında çoğalır.
Bugünün dünyasında hâl, en etkili tebliğ ve irşad yoludur.
Unutmayalım: Sözler kulakta kalabilir, ama hâl kalbe işler ve unutulmaz.