İnsanın Anahtarlığı: Gizli Hazinenin Kapısını Açan Varlık

İnsanın Anahtarlığı: Gizli Hazinenin Kapısını Açan Varlık

“كُنْتُ كَنْزًا مَخْفِيًّا فَخَلَقْتُ الْخَلْقَ لِيَعْرِفُونِى”
“Ben gizli bir hazine idim, bilinmek istedim; mahlûkatı yarattım ki, Beni bilsinler.” (Hadîs-i Kudsi)

Bu kudsî beyan, varlıkların yaratılış hikmetinin merkezine “marifetullah”ı koyar. Allah bilinmek istemiş, bu ilahi muradın neticesinde kâinat yaratılmıştır. Bu büyük manada insan, sıradan bir varlık değil; esma-i ilahiyyenin anahtarı, kâinatın mânâsı, yaratılış ağacının meyvesi ve gizli hazinenin fark edicisi olarak yaratılmıştır.

İnsanın Anahtarlığı Nedir?

Anahtar, bir şeyi açan, kapalı olanı ortaya çıkaran şeydir. İnsan da yaratılışındaki cihazat, ruhundaki derinlik ve kalbindeki marifet kabiliyeti ile:

Esma-i İlahiye’nin açığa çıkmasına anahtar olur.

Kâinatın şifrelerini çözer, anlamlandırır.

Zahiri varlıkların ötesine geçerek ilahi maksatları keşfeder.

Bediüzzaman’ın ifadesiyle özetle:

> “İnsan, kâinatın küçük bir fihristesi ve özeti, Cenâb-ı Hakk’ın esmâsına en câmi’ bir âyinesi”dir.

Esma-i İlahiye’nin Açığa Çıkışı

Allah’ın isimleri (esma-i hüsna), sonsuz kudret, rahmet, ilim, hikmet gibi hakikatleri temsil eder. Kâinatta tecelli eden bu isimler, ancak insanın nazarıyla tanınır, anlaşılır ve idrak edilir.

Rezzâk ismi: Rızık düzeni ile anlaşılır ama insan “şükür”le bu isme mazhar olur.

Hakîm ismi: Kâinattaki hikmetlerle tecelli eder ama insan “tefekkür” ile bunu keşfeder.

Gafûr ismi: Günah ile perdeyi çeken ve sonra tevbe ile açan insanla anlaşılır.

İşte insan, bu isimlerin görünen sahnesi değil, anlam kazandırıcısı, şuur sahibi tercümanıdır.

Kâinat ve İnsan: Aynı Kitabın Dili

Kâinat, bir kitap; insan ise bu kitabın okuyucusu, hatta kelime çözümleyicisidir. Her mahlûk bir harf, her sistem bir cümle, her hadisat bir paragraftır. Bu kitabı ancak şuur sahibi bir okuyucu anlayabilir ki o da insandır.

Güneş ısıtır ama insan “Rahmân”ı anlar.

Ağaç meyve verir ama insan “Rezzâk”ı hatırlar.

Toprak diriltir ama insan “Muhyî” ismini tanır.

Yani insan, kâinat kitabının müfessiri, anlam kazandırıcısı ve sahibini tanıyıcısıdır.

Anahtarın Kilide Girmesi: Marifetullah

İnsan, bu anahtarlık görevini marifetullahla yerine getirir:

Tefekkürle kilitleri açar.

Zikirle pasları siler.

İbadetle anahtarı işler hale getirir.

İmanla hakikatleri aydınlatır.

Marifetullah, sadece bilgi değil; yakîn, huzur, kulluk ve seyr u sülûkun toplamıdır. Anahtarın çalışması için kalbin uyanık, aklın teslim, nefsin terbiyeli, ruhun meşgul olması gerekir.

Anahtarın Kaybı: İnsanın Felaketi

İnsan eğer bu anahtarlık görevinden gaflet ederse:

Kâinat onun için anlamsızlaşır.

Esma-i ilahiye ona kapalı kalır.

Göz görse de gönül körleşir.

Varlıklar şekil olarak görünür ama mânâ itibariyle susar.

Oysa insanın vazifesi, eşyanın mânâsını konuşturmak, kâinattaki ilahi hitabı çözmektir. Bu olmayınca, insan da eşya gibi sıradanlaşır, manevî yüceliğini kaybeder.

Sonuç ve İbret

Cenâb-ı Hak, bilinmek istemiştir. Bu ilahi irade, varlık âlemini doğurmuş ve insanı bu maksadın şuur sahibi aracı yapmıştır. Kâinat, bir muammadır; anahtarı insandır. Esma-i Hüsna birer hazinedir; kapılarını açan yine insandır. İnsanın yaratılış amacı, bu anahtarlığı layıkıyla kullanmaktır.

Özet

Allah’ın bilinmek istemesi, yaratılışın temel sebebidir.

İnsan, esma-i ilahiyenin ve kâinatın anlamını açan bir anahtardır.

Kâinatın dili, ancak insanın tefekkür, iman ve marifetiyle çözülür.

Marifetullah, bu anahtarın en yüksek kullanımıdır.

Bu anahtar kaybedilirse, insan da sıradan bir varlık haline gelir.

 

 

Loading

No ResponsesHaziran 18th, 2025