DÜŞÜNCE ÇAĞI MI, DÜŞÜNCE KRİZİ Mİ?

DÜŞÜNCE ÇAĞI MI, DÜŞÜNCE KRİZİ Mİ?
“Bilginin arttığı, ama hikmetin azaldığı bir çağda yaşıyoruz.”

Giriş: Bilgi Arttı, Hikmet Azaldı

İnsanlık bilgi çağında değil, bilgi selinin boğduğu bir çağda yaşıyor. Her an milyonlarca veri akıyor gözlerimize, ekranlarımıza. Ama bu veri yağmuru, ne toprağa nüfuz ediyor, ne fidan büyütüyor. Çünkü bilgi var, ama düşünce yok; düşünce var, ama yön yok.

Bugün yaşadığımız esas kriz, bilgisizlik değil, hikmetsizliktir. Bilmek kolaylaştı; anlamak zorlaştı. Ezber çoğaldı; tefekkür azaldı. İşte bu yüzden çağımıza “düşünce çağı” değil, belki de en doğru isimle “düşünce krizi çağı” demek gerekir.

  1. Hızlı Bilgi: Tefekkür Değil, Tüketim Üretiyor

Bilgiye ulaşmak hiç bu kadar kolay olmamıştı. Ancak:

Hız, derinliği öldürdü.

Tıklanma sayısı, düşüncenin önüne geçti.

Okumak değil, göz gezdirmek kural oldu.

Bilgi artık bir meta, düşünce ise bir tüketim nesnesi. Eskiden bir mesele üzerine günlerce tefekkür eden alimler vardı; şimdi ise saniyeler içinde yorum yapan “uzmanlar” var. Bu, bilgiyle dopdolu ama ruhen boş bir toplum inşa etti.

  1. Görsel Çağ: Göz Var, Ama Nazar Yok

Çağımız bir ekran medeniyeti. Her şey görüntüyle anlam buluyor. Ancak:

Göz bakıyor ama hikmetli bir nazar kuramıyor.

Gördüğünü algılıyor, ama mana derinliğine inemiyor.

Dış şekil dikkat çekiyor, iç hakikat kayboluyor.

Kur’ân’da geçen “نَظَرَ (nazar etti)” fiili sadece bakmak değildir; tefekkürle derinleşen bir bakıştır. Bugün “bakıyoruz ama görmüyoruz”, “izliyoruz ama ibret almıyoruz.”

  1. Kopyala-Yapıştır Zihin: Üretim Değil, Tekrar

Dijital çağda bilgi çoğaltmak kolay; ama özgün düşünce üretmek zor.

Herkes birbirini taklit ediyor.

Zihinler copy-paste mantığında çalışıyor.

Derin meseleler, sığ sloganlara indiriliyor.

Artık “ne düşündüğün” değil, “ne kadar paylaşıldığın” önemli. Bu da düşünceyi değil, popülerliği önceleyen bir zihin şekli doğurdu. Neticede orijinallik, “kaynağı bilinmeyen alıntılar” arasında boğuldu.

  1. Derinlik Kaybı: Manasız Yığın, Hikmetsiz Zekâ

Bilgi yığıldıkça, düşünce derinleşeceğine sığlaştı. Zekâ arttı ama hikmet zayıfladı. Zekâ, araçtır; ama yönsüzse faydasızdır. Zekâyı yönlendiren şey irfandır.

Bugünün eğitim sistemi, zekâyı yüceltiyor ama hikmeti öğretemiyor. Sonuç:

Ezberleyen ama sorgulamayan gençlik.

Bilgili ama yönsüz kanaat önderleri.

Çok bilen ama az düşünen bir toplum.

Sonuç: İlim Var Ama İrfan Yok

Bugünün fotoğrafı acıdır:

> İlim var ama irfan yok.
Bilgi var ama fikir yok.
Düşünce var ama yön yok.

Çünkü bilgi şekliyle alındı, ruhu ihmal edildi. Oysa İslâm medeniyeti, sadece bilgi değil, hikmet, marifet ve basîret medeniyetidir.

Kur’ân-ı Kerîm’in en çok vurguladığı kavramlardan biri “tefekkür”dür. Çünkü bilgi, ancak tefekkürle anlam kazanır. Düşünce, irfanla yön bulur. Zekâ, hikmetle yoluna girer.

Çözüm: Risale-i Nur’un Tefekkür Dünyasına Dönüş

Bediüzzaman Said Nursî bu çağın düşünce krizini asrın başında teşhis etmişti. Onun kaleme aldığı Risale-i Nur:

Zihne bilgi değil, şuur yükler.

Kalbe ezber değil, iman yerleştirir.

Zekâyı değil, hikmeti öne çıkarır.

Slogan değil, tefekkür üretir.

Risale-i Nur, “kısa ama derin”, “yoğun ama sade”, “az ama öz” bir düşünce eğitimi sunar. Bugün bu eser, düşünce krizine karşı bir irfan okulu olabilir.

Makale Özeti:

Çağımız bilgiyle dolu ama hikmetle yoksuldur. Hızlı bilgi, tefekkürün yerini aldı; görsellik, derinliği unutturdu. Kopyala-yapıştır zihniyet, düşünce üretimini bitirdi. Sonuçta, zeka var ama yön yok; ilim var ama irfan yok. Bu kriz ancak Kur’ân merkezli bir tefekkürle ve Risale-i Nur gibi derinlikli eserlerle aşılabilir. Bilgiden hikmete, ezberden şuura geçiş için derinlikli düşünceye ve irfan merkezli bir bakışa dönüş şarttır.

 

 

Loading

No ResponsesHaziran 18th, 2025