Nasibin İzinde: İnsanın Kabiliyeti ve İlahi Takdir Arasındaki İnce Çizgi
Nasibin İzinde: İnsanın Kabiliyeti ve İlahi Takdir Arasındaki İnce Çizgi
İnsan, yaratılışı itibariyle sınırsız kabiliyetlere açık bir varlıktır. Ancak bu kabiliyetlerin her biri aynı anda, her yerde ve herkes için açığa çıkmaz. Tohumun toprakla, suyla, güneşle buluştuğu vakit gibi; insanın da kabiliyetleri, uygun zaman, zemin ve yön bulduğunda filiz verir. Bu hakikati en güzel şekilde gözler önüne seren örneklerden biri, Ahmed Cevdet Paşa’nın Kuşadalı İbrahim Efendi ile arasında geçen manevî diyalogdur.
Feyz Umulan Kapıdan İlme Açılan Kapıya
Fatih Camii’nde medrese tahsilini tamamlayan Ahmed Cevdet, gönlünde derin bir irfan arayışıyla Kuşadalı İbrahim Efendi’nin sohbetlerine yıllarca devam eder. Lakin beklediği feyz ve açılımları bulamaz. Nihayet dayanamayıp dile gelir: “Bu kadar yıldır manevi huzurunuzda bulunuyorum. Feyzinizden biraz da bu fakiri müstefid etseniz.” Bu söz, aslında nice insanın hayatı boyunca karşılaştığı dahili sorgunun dışa vurumudur: “Ben neden olmuyorum? Neden açılmıyor içimdeki sır kapıları?”
İbrahim Efendi’nin cevabı hem incelikli bir tesbittir hem de kaderi doğru okumaya dair derin bir derstir:
“Senin tarik-i ilahiden nasibin yok. Sen ilmiye tarikinde ilerleyecek, büyük âlim, büyük adam olacaksın. Halk senden bu hususta çok istifade edecek!”
Her Ruh, Kendine Mahsus Bir Menzile Koşar
Bu cevap, bize önemli bir hakikati öğretir: Her insanın nasibi farklıdır. Kimi bir mürşidin dizinin dibinde seyr ü sülûka erer, kimi satırlar arasında hikmete ulaşır. Kimi kılıçla, kimi kalemle hizmet eder. Kimi gözyaşıyla arınır, kimi fikirle aydınlatır. Rabbimizin kullarına bahşettiği kabiliyetler, kaderin ince dokunuşlarıyla en uygun yöne sevk edilir.
Ahmed Cevdet Paşa’nın irfan arayışı, bir anlamda ilmî kudretinin farkına varmasıyla taçlanmış; onun kalemiyle yazdığı eserler, milletin tarihini, hukukunu ve kültürünü şekillendirmiştir. O belki de aradığı feyzi, kaleminin ucunda bulmuştur. Ve nice gönüllere bu yolla feyiz vermiştir.
İnsan Kabiliyeti: Zaman ve Yönle Şekillenir
Bir kabiliyetin açığa çıkabilmesi için sadece sahip olmak yetmez; doğru yönlendirilmesi, doğru iklimde yetiştirilmesi gerekir. Bir çocuk, matematiğe meyilliyse, edebiyatla zorlanmamalıdır. Yetenek, zorla bir kalıba sokulmak yerine, keşfedilip kabullenilmeli ve o yönde derinleştirilmelidir.
Kuşadalı İbrahim Efendi, Cevdet Paşa’ya hakikati göstermiştir: Kalbine değil kalemine yol vardır. Onu manevî meclisten ilmî meclislere uğurlarken aslında ona “Sen kendi nasibini bul” demiştir. Bu ise tasavvufun en büyük edebidir: Her gönlü kendi kıblesine yönlendirmek…
Sonuç: Kendini Tanımak, Nasibini Bulmaktır
İnsan ancak kendi nasibini aradığı yolda gerçek huzura erişir. Bir kapı açılmıyorsa, hayıflanmak yerine, belki de açılacak diğer kapının kulpu elindedir. Her ruh, ayrı bir kaderle örülmüş, her kader ayrı bir hikmetle dokunmuştur. Mühim olan, hangi kapıda durulması gerektiğini, hangi yöne yürünmesi gerektiğini bilmektir.
Makale Özeti
Ahmed Cevdet Paşa’nın tasavvuf yolunda feyiz bulamaması ve Kuşadalı İbrahim Efendi’nin ona “Senin tarik-i ilahiden nasibin yok, sen ilmiye yolunda hizmet edeceksin” demesi üzerinden insanın kabiliyetlerinin yön, zaman ve nasiple şekillendiği anlatılmıştır. Her bireyin ayrı bir kabiliyeti ve yaratılış gayesi olduğu, bu gayenin doğru zaman ve zeminde açığa çıkması gerektiği anlatılmıştır. Kendini tanımak, kendi nasibini bulmak ve o istikamette ilerlemek, insanın hakiki huzurunun anahtarıdır.