İçtihat Yetkisi ile Teşri’ Haddi: Müştehid Olabilir, Müşerri’ Olamaz
İçtihat Yetkisi ile Teşri’ Haddi: Müştehid Olabilir, Müşerri’ Olamaz
“Müstaid, müçtehid olabilir; müşerri’ olamaz
İçtihadın şartını haiz olan her müstaid, ediyor nefsi için nass olmayanda içtihad. Ona lâzım, gayra ilzam edemez.
Ümmeti davetle teşri edemez. Fehmi, şeriattan olur; lâkin şeriat olamaz. Müçtehid olabilir fakat müşerri’ olamaz.
İcma ile cumhurdur, sikke-i şer’i görür. Bir fikre davet etmek; zann-ı kabul-ü cumhur, şart-ı evvel oluyor.
Yoksa davet bid’attır, reddedilir. Ağzına tıkılır, onda daha çıkamaz.”
Sözler.lemaat
Tarih boyunca İslam dünyasının en çetin meselelerinden biri, içtihat kapısının yeri, sınırı ve yetkisidir. Zira Kur’an ve sünnetle sabit hükümlerin ışığında, zamanın ihtiyaçlarına göre çözüm üretmek bir zaruret iken, bu zarureti aşarak yeni bir din inşa etmeye kalkışmak ise sapmanın ta kendisidir. İşte bu sınırı Bediüzzaman bir darb-ı mesel gibi çizer:
> “Müstaid, müçtehid olabilir; müşerri’ olamaz.”
Bu veciz ifade, dinin sabit kaynaklarına sadık kalma gerekliliğini ve kişisel içtihat ile ümmete teşri’ (kanun koyma) iddiasının ayrı şeyler olduğunu açıkça ortaya koyar.
İçtihat Nedir, Teşri’ Nedir?
İçtihat: Şeriatın nassları (açık hükümleri) dışında kalan meselelerde, Kur’an ve sünnetin genel ilkelerine dayanarak çözüm üretmektir. Yani bir müçtehid, Kur’an’da ve hadislerde açık hüküm bulunmayan bir konuda delillere dayanarak “şahsi kanaatini” ortaya koyar.
Teşri’: Yeni bir kanun koymak, bağlayıcı bir şekilde bütün ümmete hüküm dayatmak demektir. Bu yetki yalnız Allah’a ve O’nun gönderdiği peygambere aittir.
Bediüzzaman bu çizgiyi şöyle netleştirir:
> “Fehmi, şeriattan olur; lâkin şeriat olamaz.”
Yani: Kişi şeriatı anlar, yorumlar; fakat kendi anlayışı şeriatın kendisi yerine geçemez.
İçtihadın Şartı: Kendine Yapılır, Başkasına Zorlanamaz
İçtihat, ilimle, takva ile, ferasetle yoğrulmuş büyük bir sorumluluktur. Bu ehliyete sahip olan kişi, içtihadını önce kendisi için yapar. O içtihadı kabul eden olur, etmeyen olur. Ancak:
> “Ona lâzım, gayra ilzam edemez.”
Yani: O görüş, o müçtehide bağlayıcıdır; başkalarını bağlamaz. Bu, bir zorunlu görüş değil, bir içtihadi tercihtir.
İşte bu nokta, ümmet içinde çıkan fitne ve bid’atların köküdür. Bir kişinin kendi içtihadını “Allah adına hüküm” gibi takdim etmesi, ümmete yeni bir şeriat ihdas etmesidir ki, bu hem ilimle çelişir hem ihlâsı bozar hem de bid’at kapısını açar.
Teşri Yetkisi Kimdedir?
Teşri yetkisi, ancak:
Allah’ın indirdiği vahiyde,
Resûlullah’ın (asm) sünnetinde,
Ve ümmetin icmasında yer alır.
> “İcma ile cumhurdur, sikke-i şer’i görür.”
Yani: Ümmetin geneli bir görüşü kabul ettiğinde, o görüş artık kişisel bir yorum olmaktan çıkar; şer’î bir değer taşır.
Ancak bir kişi, kendi görüşünü cumhurun (ümmetin çoğunluğunun) kabulüne sunmadan, onu “hakikat” gibi pazarlarsa, bu sadece bid’at değil, aynı zamanda tehlikeli bir sapmadır:
> “Yoksa davet bid’attır, reddedilir. Ağzına tıkılır, onda daha çıkamaz.”
Yani: Böyle bir kişi, hem ilim çevresinde hem ümmet içinde ciddiye alınmaz ve fikirleri itibarsızlaşır.
Zamanımızın Hastalığı: Şahsî Fikirle Din İnşa Etmek
Bugün birçok kişinin, alim geçinerek, hatta sosyal medya üzerinden şeriat mimarı gibi hüküm vermesi bu tehlikeli hastalığın yansımasıdır.
“Bu ayet artık geçersiz.”
“Hadisler bağlayıcı değildir.”
“Yeni bir içtihatla şunu helal, bunu haram kılıyoruz.”
gibi laflar, müçtehidlik kisvesi altında müşerri’liğe soyunmaktır. Ve bu, ümmete ihanet, dine suikast ve ahirete ağır bir vebaldir.
Çare Nedir?
İçtihadı yerli yerine oturtmak: Ehliyetli olanlar, yalnızca kendi alanlarında, şeriatın prensiplerine uygun görüş beyan edebilirler.
Cumhura danışmak: Şahsî kanaat ümmete teşri edilemez. Ancak ümmetin geneli bunu kabul ederse bir değeri olur.
İlimde tevazu: Müçtehid olduğunu düşünen, müşerri’liğe kalkışmamalı; haddini bilmeli.
Bid’ate karşı uyanıklık: Kendisini “din reformcusu” ilan edenlere karşı, ümmet basiretli ve ilimle dirençli olmalıdır.
Özet:
Bu makalede, bir müstaidin (ehil kişinin) içtihat edebileceği ancak yeni bir şeriat koyamayacağı açıklandı. İçtihat şahsîdir, bağlayıcı değildir. Teşri ise ancak Allah ve Resulüne ve ümmetin icmasına mahsustur. Kendi görüşünü din gibi sunmak bid’attır. Zamanımızda din adına konuşanların büyük kısmı bu sınırı aşmakta ve ümmete zarar vermektedir. Çare, ilimde sadakat, içtihatta ehliyet ve ümmette icmadır.