Hayatın Sırrı: Vahdetin Tecelligâhı Olarak Kesret
Hayatın Sırrı: Vahdetin Tecelligâhı Olarak Kesret
“Hayat bir çeşit tecelli-i vahdettir
Hayat bir nur-u vahdettir. Şu kesrette eder tevhid tecelli. Evet, bir cilve-i vahdet eder kesretleri tevhid ve yekta.
Hayat bir şeyi her şeye eder mâlik. Hayatsız şey, ona nisbet ademdir cümle eşya.”
Sözler.lemaat
İnsan gözünü kâinata çevirdiğinde, sayısız varlıkla karşılaşır: yıldızlar, dağlar, denizler, ağaçlar, hayvanlar, insanlar… Bu çeşitlilik ve çokluk —yani kesret— içinde gözü yorulur, kalp dağılır gibi olur. Fakat bu kesretin ardında bir vahdet —yani birliğe— işaret vardır. Her şeyin özünde, tek bir elden çıkan bir sanat, bir kudret ve bir hayat damgası görünür. İşte Bediüzzaman Said Nursî, Lemaatta bu hakikati şöyle ifade eder:
“Hayat bir çeşit tecelli-i vahdettir.”
Bu ifade, hayatın sadece varlık sahnesine çıkmak değil; aynı zamanda Allah’ın birliğini, kudretini ve iradesini yansıtan bir tecelli olduğunu gösterir.
Hayat: Nur-u Vahdet
Hayat, kâinatın merkezine yerleştirilmiş ilahî bir nurdur. Cansız taşlar, topraklar, su ve hava bir araya gelir; ama hayat gelince o karışım canlıya dönüşür. Hayatın varlığıyla birlikte anlam başlar, maksat belirir, nizam kurulur. Bu yönüyle hayat, “vahdetin nuru”dur. Çünkü cansız madde çoklukta (kesrette) boğulurken; hayat, onları birleştirir, tevhid eder.
Bediüzzaman’ın ifadesiyle:
“Hayat bir şeyi her şeye eder mâlik.”
Nasıl mı? Mesela insan bedeni bir damla sudan yaratılır, fakat hayat ile o beden kâinatla ilişkili hale gelir. Gözle yıldızları seyreder, dille hakikati konuşur, kalple sonsuzluğu hisseder. Hayat, o insana bütün kâinatı açar.
Kesret İçinde Tevhid: Her Şeyden Bir Şeyi Okumak
Kâinatta milyarlarca farklı varlık vardır; ama hepsinin özünde aynı mührü, aynı imzayı görmek mümkündür. Her çiçekte aynı sanatı, her canlıda aynı hayat kaynağını, her atomda aynı iradeyi okumak… Bu, vahdetin tecellisidir. Bu yüzden denmiştir ki:
“Hayat, şu kesrette eder tevhid tecelli.”
Yani çoklukta (kesrette) dağılma değil, Allah’ın birliğini (tevhid) okuma becerisi gelişmelidir. Bu da ancak basit bir bakışla değil, hikmetli bir nazarla mümkündür.
Hayatın Yokluğu: Mutlak Adem
Hayatın olmadığı bir şey, eşya ile irtibat kuramaz. Bediüzzaman, bu hakikati şöyle dile getirir:
“Hayatsız şey, ona nisbet ademdir cümle eşya.”
Yani hayatı olmayan bir varlık için bütün evren yok hükmündedir. Bir taşın yıldızla ne irtibatı olabilir? Ama bir hayat sahibi, o yıldızdan etkilenebilir, onu görebilir, ondan hikmet çıkarabilir. Hayatla eşya anlam kazanır; hayat yoksa, varlık da yok gibidir.
İnsanın Hayatında Vahdetin Yansıması
İnsan, hayatın zirvesidir. Onun ruhunda ve aklında, Allah’ın isimlerinin yansımaları vardır. Dolayısıyla insana hayat verildiğinde, sadece biyolojik bir can verilmiş olmaz; ona tefekkür, irade, şuur, aşk, merhamet, hikmet gibi ulvî sıfatların kapısı da açılır. Bu yüzden insanın hayatı, sadece kendi varlığına değil, bütün varlıkla olan irtibatına da delildir. İnsan, hayatı sayesinde bir nevi kâinatın özü ve aynası olur.
Sonuç
Hayat, Allah’ın birliğinin en parlak tecellilerinden biridir. Cansızlar arasında dağılan çokluk, hayatla bir nizam bulur, vahdet kazanır. Hayat, bir varlığı her şeye bağlar; o varlığı eşyayla, manayla, kudretle irtibatlandırır. Hayatla birlikte tevhid, yani Allah’ın birliği, en açık şekilde görünür hale gelir. Hayat, sadece yaşamak değil; anlamak, hissetmek ve Yaratıcıyı tanımaktır. Onun için, hayatı doğru anlamak, vahdetin sırrını keşfetmektir.
Özet
Bu makalede, Bediüzzaman’ın “Hayat bir çeşit tecelli-i vahdettir” sözü merkez alınarak, hayatın ilahî bir tecelli, nur ve nizam unsuru olduğu işlenmiştir. Hayat, çokluk içinde birliği gösteren bir ışıktır. Hayatla bir varlık her şeyle ilişkili hale gelir, hayatsız ise evrenle ilgisizdir. Kesret içinde tevhidi görmek, hikmetli bir bakışın ürünüdür. Hayat, sadece yaşamak değil; Allah’ın birliğini, kudretini ve sanatını gözler önüne seren bir mucizedir.