Mücahede ve Hidayet: Allah Yolunda Canla Cihanda Yürüyenler
Mücahede ve Hidayet: Allah Yolunda Canla Cihanda Yürüyenler
Cenab-ı Hak, şu âyet-i kerîmede bakınız mücahidlere neler vaad ediyor:
وَالَّذٖينَ جَاهَدُوا فٖينَا لَنَهْدِيَنَّهُمْ سُبُلَنَا وَاِنَّ اللّٰهَ لَمَعَ الْمُحْسِنٖينَ
Meal-i şerifi: “Bizim uğrumuzda mücahede edenlere mutlaka yollarımızı gösteririz. Ve hiç şüphe yok ki Allah muhsinlerle –Allah’ı görür gibi ibadet eden mücahidlerle– beraberdir.”
Demek ki iman ve Kur’an uğrunda, candan ve cihandan geçen mücahidlere büyük Allah, hakikat ve hidayet yollarını göstereceğini vaad buyuruyor. Hâşâ Cenab-ı Hak vaadinde hulf etmez, yeter ki bu azîm vaad-i İlahîyi icab ettirecek şartlar tahakkuk etsin.”
Tarihçe-i Hayat
Zamanın sisleri, hakikatin güneşini gölgeleyebilir; fakat gökyüzü hep yerindedir. Hakk’ın yolu da öyledir: Ne kadar engel konulsa da, onu arayanlar için hep açıktır. Lakin o yol, ancak arayanlar içindir. Soranlar, çırpınanlar, mücahede edenler içindir.
“Ve’llezîne câhedû fînâ le-nehdiyennehum subulenâ…” Ayet-i kerîmesinde, Allah Teâlâ açıkça vaad ediyor: “Bizim uğrumuzda mücahede edenlere yollarımızı gösteririz…” Bu öyle bir vaattir ki, ardında Kudret-i Ezeliyye vardır. Ve bu öyle bir yolculuktur ki, hedefi hidayettir, refakatçisi Rahmân’dır.
Mücahede: Sadece Kılıç Değil, Kalp de Savaşır
Mücahede deyince akla ilk gelen cihad sahneleridir: Bedir, Uhud, Yermük, Malazgirt… Fakat mücahede sadece meydanlarda değil, vicdanlarda da olur. Günümüzde bir mü’minin nefsine, hevâsına, dünyevî arzulara karşı verdiği her samimi mücadele bir mücahededir. Her sabır, her helâl direniş, her haramdan geri duruş birer cihaddır.
Asıl mesele, Allah için mücadele etmektir. İhlâsla, menfaat gözetmeden, gösterişten uzak, sadece O’nun rızası için… Çünkü Allah, kendisi için yapılan hiçbir çabayı boşa çıkarmaz.
Hidayet: Yol Gösterme Değil, Yürütme Lütfudur
Cenab-ı Hakk’ın “subulenâ” yani “yollarımız” demesi dikkat çekicidir. Bu yollar bir tane değildir; her kulun istidadına göre özel bir yol vardır. Kimine ilim yolu açılır, kimine hizmet, kimine dua, kimine sabır. Yeter ki mücahede olsun. O zaman hidayet, yalnız bir ışık değil; bir rehber, bir yol gösterici olur.
Allah, kendi yolunda mücadele edenleri öyle bir yakınlığa mazhar kılar ki, ayetin devamında “Allah, muhsinlerle beraberdir” buyurulur. Bu beraberlik, dostluk değil; ilâhî inayet ve destek demektir. Düşenin elinden tutan, yürüyene kuvvet veren bir beraberlik…
Vaad-i İlâhî ve Şartları
Cenab-ı Hak vaadinde hulf etmez. Lakin bu vaadin tahakkuku için şartlar vardır. O şartların en büyüğü: samimi mücahede… Yani dünyevî beklentilerden arınmış bir gayret. Sadece sonuç değil, süreç de Allah rızasına uygun olmalı. İşte bu şekilde yapılan bir mücadele, semaya yükselen bir dua gibidir; cevapsız kalmaz.
Hazret-i Üstad’ın ve geçmiş müceddidlerin hayatı buna şahittir. Nice zorluklar, sürgünler, hapisler, iftiralar içinde yılmadan yürümüşlerdir. Ve neticede yollar açılmış, gönüller fethedilmiş, hakikat yerini bulmuştur.
Özet:
Bu makalede, Ankebût Suresi 69. ayeti ışığında Allah yolunda yapılan samimi mücadelenin karşılığında hidayet yollarının açılması anlatıldı. Mücahede, sadece savaş meydanlarında değil; nefis, sabır ve ihlâsla yapılan her gayret olarak ele alındı. Mücahidlerin yanında Allah’ın olduğuna dair ilâhî vaadin, kulun samimiyeti ve feragati ile nasıl tahakkuk edeceği izah edildi. Netice olarak, mücahede edenlerin yolunu Allah açar; çünkü o yollar zaten O’na aittir.