MİSAFİRHANE-İ DÜNYA VE BİRLİĞİN ŞAHİTLİĞİ
MİSAFİRHANE-İ DÜNYA VE BİRLİĞİN ŞAHİTLİĞİ
“Hem madem bu misafirhane-i dünyanın sobalı lambası birdir ve rûznameli kandili birdir ve rahmetli süngeri birdir ve ateşli aşçısı birdir ve hayatlı şurubu birdir ve himayetli tarlası birdir… Bir, bir, bir… Tâ bin bir birler kadar… Elbette bu bir birler bedahetle şehadet eder ki bu misafirhanenin sâni’i ve sahibi birdir. Hem gayet kerîm ve misafirperverdir ki bu yüksek ve büyük memurlarını, zîhayat yolcularına hizmetkâr edip istirahatlerine çalıştırıyor.”
Şualar
İnsan, gözünü açtığında kendini bir misafirhanede bulur. Bu misafirhane; yeryüzüdür, dünya denilen geçici hanedir. Her tarafı nimetlerle donatılmış, her ihtiyaca cevap veren bir tanzim içinde kurulmuştur. Tıpkı bir saray gibi: içinde ışıklar, sobalar, yemekler, hizmetliler ve tertemiz tarlalar vardır. Ve bu düzen öylesine hikmetli bir uyumla işler ki, her şeyin bir elden çıktığı açıkça anlaşılır.
Her Şeydeki “Bir”lik Delili
Bir soba gibi Güneş, herkese ısı verir. Bir lamba gibi Ay, geceyi aydınlatır. Rûznameli kandil misali zamanın akışıyla her gün tazelenen bir düzen akar gider. Rahmetli sünger olan bulutlar, bütün mahlûkatın susuzluğunu giderir. Ateşli bir aşçı gibi toprak altından pişmiş gibi meyveler çıkar. Hayatlı şurup olan su, her canlıya can olur. Himayetli tarlalar, içinde binlerce çeşit ekin barındırır.
Ve hepsi bir.
Bu “bir”lik; sayı bakımından değil, menşe bakımındandır. Çünkü bu düzenli sistem, parçalanmış güçlerin eseri olamaz. Her şey öylesine uyumlu, öylesine yerli yerindedir ki, her şeyin tek bir Sâni’den, tek bir Kudret Sahibinden geldiği güneş gibi aşikârdır.
Bu “bir”lik öyle güçlü bir delildir ki; Güneş’in ışığı nasıl bütün eşyayı aydınlatırsa, tevhid hakikati de kâinatı baştan sona nurlandırır. Onlarca farklı nimetin ve hizmetin tek elden gelmesi, bir fabrikadan çıkan ürünlerin tek markayı taşımasına benzer. Dünya misafirhanesinin her köşesi, bir tek ev sahibini işaret eder.
Kerîm ve Misafirperver Bir Rab
Üstelik bu misafirhane rastgele kurulmamıştır. Sahibi yalnız kudretli değil, aynı zamanda kerîm ve misafirperverdir. Çünkü insanı ve diğer canlıları ağırlamak için bu kadar özenli bir hazırlık yapmıştır. Güneş’i soba, bulutları su taşıyıcısı, toprağı aşçı, ağaçları hizmetkâr yapmıştır.
İnsana düşen ise bu ikramı görüp şükretmek, bu düzene hayran kalıp tefekkür etmek, ve bu ev sahibini tanıyıp sevmektir. Zira her şeyin birden gelmesi, her şeyi bir yapanın sonsuz ilmini, iradesini ve rahmetini gösterir.
Birler, Binlerce Şahittir
“Bir, bir, bir… tâ bin bir birler kadar…” Bu tekrar, matematiksel bir dizin değil; birliğin derinliğini gösteren bir tefekkür zinciridir. Her “bir” bir şahit gibidir. Güneş bir, toprak bir, hava bir, su bir, kanun bir… Hepsi bir ağızdan haykırıyor: “Bu kâinatın sahibi birdir!” Ve bu birlik, insanı parçalanmış akıllardan, dağınık düşüncelerden kurtarıp Allah’a teslimiyete çağırır.
ÖZET:
Bu makalede, dünyanın bir misafirhane olduğu ve içinde düzenli bir şekilde işleyen bütün unsurların “bir” oluşunun, tek bir Yaratıcının varlığına delil teşkil ettiği vurgulanmıştır. Güneş’ten suya, topraktan rüzgâra kadar her şeyin bir elden çıkması, ilâhî birlik ve düzenin açık bir göstergesidir. Bu sistem sadece kudreti değil, aynı zamanda rahmet ve misafirperverliği de ortaya koyar. Sonuç olarak, bu düzenli evrende her şey Allah’ın birliğine ve rahmetine şehadet eder; insan da bu şahitlikten kendi sorumluluğunu çıkarmalıdır.