Hayat: Esma-i İlahiye’nin Aynası ve Hikmetin Yazılı Bir Kelimesi

Hayat: Esma-i İlahiye’nin Aynası ve Hikmetin Yazılı Bir Kelimesi

“Hayatın mahiyeti ve hakikati Hayy-ı Kayyum’a baktığı cihetle baktım, gördüm ki: Mahiyet-i hayatım esma-i İlahiyenin definelerini açan anahtarların mahzeni ve nakışlarının bir küçük haritası ve cilvelerinin bir fihristesi ve kâinatın büyük hakikatlerine ince bir mikyas ve mizan ve Hayy-ı Kayyum’un manidar ve kıymettar isimlerini bilen, bildiren, fehmedip tefhim eden yazılmış bir kelime-i hikmettir, anladım.”
Şualar

İnsan hayatı, sıradan bir varoluş değil; bir mânâ taşıyıcısı, bir hikmet aynasıdır. Her kalp atışı, her nefes, her bakış; aslında ilahî bir ismin yankısı, bir esmanın tecellisidir. Bediüzzaman Said Nursî’nin ifadesiyle:

> “Mahiyet-i hayatım, Esma-i İlahiye’nin definelerini açan anahtarların mahzeni…”

Bu ne demektir? İnsan hayatı, Allah’ın isimlerinin hazinelerine açılan bir anahtar sandığıdır. Bir bakıma insanın özü, kudsî bir cevherdir. Varlık ağacının en meyvedar dalıdır. Çünkü hayat, sadece canlılık değil; şuur, idrak ve anlam taşıyan bir varoluştur.

İnsan hayatı, Hayy ve Kayyum olan Allah’a bakar. Yani hayatı var eden ve daim kılan yalnız O’dur. Hayatın manası da O’na dönüktür. İnsan bu bakışı kazandığında, hayatın iç yüzüne dair sırlar açılmaya başlar:

> “…nakışlarının bir küçük haritası ve cilvelerinin bir fihristesi…”

Evet, insanın bedeninde, ruhunda, duygularında İlâhî isimlerin nakışları işlenmiştir. Merhamet hissetmesi, Rahîm isminin yankısıdır. Adalet duygusu, Adl isminin işaretidir. Güzellikten zevk alması, Cemîl ismine kalbî bir bağdır. Her şey, Esma-i Hüsnâ’ya bir pencere olur; eğer göz, marifet gözü ise…

İnsanın hayatı, kâinatın büyük hakikatlerine bir ölçü aleti gibidir. Bir mikyas, bir mizan:

> “Kâinatın büyük hakikatlerine ince bir mikyas ve mizan…”

İnsan küçük görünür, ama manen büyüktür. Çünkü her şey onda numune olarak konmuştur. Kâinat ne kadar genişse, insanın ruh dünyası da o kadar derindir. Ve o derinlik, Esma-i Hüsnâ’nın bir aynasıdır. İnsan, Allah’ın isimlerini sadece bilmekle kalmaz; o isimleri bilen, bildiren, anlayan ve anlatan bir kitap gibidir.

> “…manidar ve kıymettar isimlerini bilen, bildiren, fehmedip tefhim eden yazılmış bir kelime-i hikmettir…”

İşte bu cümle, insanın asıl değerini ortaya koyar. İnsan, hikmetle yazılmış bir kelimedir. Yani onun varlığı, ilimle örülmüş, mânâ ile donatılmıştır. Tesadüf değil, kaderle çizilmiş bir haritadır. Ve bu haritada her nokta, Allah’ın bir ismine dayanır.

Bu şuuru taşıyan bir insan, kendisine sadece et ve kemik yığını olarak bakmaz. O, Allah’ın Esmâsını taşıyan ve yansıtan bir ayine-i samediyedir. Her hâlinde bir isim cilvesi vardır. O hâlde hayat, yalnızca yaşanacak bir süreç değil; okunacak bir ayettir. Çözülecek bir sır, seyredilecek bir manzara, anlatılacak bir hakikattir.

Ama bu bakış kaybedilirse, insan hayatı sadece yemek, içmek, uyumak ve tükenmekten ibaret olur. Oysa Allah, insanı kendini tanısın, isimlerini öğrensin, hayatı hakikate açılan bir pencere yapsın diye yaratmıştır.

Özet:

Hayat, sıradan bir varoluş değil; Allah’ın güzel isimlerinin bir aynası, nakışlarının haritası, hikmetli bir kelimesidir. İnsan, Esma-i Hüsnâ’nın tecellilerini taşıyan bir canlı olarak, hayatıyla kâinatın sırlarını ölçebilir, anlayabilir. Hayatın manası ancak Hayy ve Kayyum olan Allah’a bakmakla anlaşılır. Bu bakış, insanı sadece yaşayan değil, yaşayan ve mânâ taşıyan bir varlık yapar.

 

Loading

No ResponsesHaziran 15th, 2025