Feragatin Ruhu: Davanın Bedeli ve Mücahidin Ölçüsü

Feragatin Ruhu: Davanın Bedeli ve Mücahidin Ölçüsü

“Bir dava sahibinin ve bilhassa ıslahatçının muvaffakiyet şartlarının en mühimmi feragattir. Zira gözler ve gönüller, bu mühim noktayı en ince bir hassasiyetle tetkik ve takibe meyyaldirler.”
Allâme Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi merhumdan, feragate ait şöyle bir söz işitmiştim: “İslâm, bugün öyle mücahidler ister ki dünyasını değil, âhiretini dahi feda etmeye hazır olacak.”
Tarihçe-i Hayat

Tarihin seyrini değiştiren büyük davalar, fedakârlık üstüne kurulmuştur. Ve bu fedakârlığın en yükseği, feragattir. Feragat, yalnızca dünya nimetlerinden vazgeçmek değil; zaman zaman kişinin en kıymetli varlığı olan âhiretini bile gözden çıkaracak bir dava sadakatine ulaşmasıdır. Bu mertebe, sıradan insanların kavrayamayacağı kadar yüksek; ama hakiki ıslahatçıların ve peygamber varislerinin aşina olduğu bir zirvedir.

Hazret-i Peygamber’in (sav) hayatı bunun en yüksek misalidir. O, ümmetinin selameti için gece uyumadı, taşlandı, aç kaldı, evladını, yurdunu, huzurunu feda etti. Ve ümmeti için yaptığı dua, onun nasıl bir feragat abidesi olduğunu gösterdi: “Allah’ım ümmetim, ümmetim…” Ağladı. Çünkü o dava, şahsını değil; insanlığı kurtarmaya yönelikti.

Feragatsiz Dava, Güvensiz Davettir

Gerçek bir dava adamı, davası için yaşar, davası için ölür. Kendi menfaati, şahsî itibarı, rahatlığı onun gözünde yok hükmündedir. Zira halk, gözleriyle dâvânın samimiyetini ölçer. Ve en hassas terazide ölçtüğü şey, dava adamının neleri feda edebildiğidir. İşte bu yüzden, İmam-ı Azam zindanda çürüdü, İmam Ahmed bin Hanbel kırbaçlandı, Bediüzzaman sürgünden sürgüne, hapisten hapse taşındı. Çünkü hakikatı söylemek, onun uğrunda bedel ödemekle anlam kazanır.

Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi’nin şu sözü, bu derinliği tam anlamıyla kavratır:
“İslâm, bugün öyle mücahidler ister ki dünyasını değil, âhiretini dahi feda etmeye hazır olacak.”

Bu söz, zannedildiğinden çok daha büyüktür. Zira birçok kimse dünyayı terk eder, ama “amellerim sevabımdan eksilmesin, faziletim zayi olmasın” diyerek gizli bir uhrevî hesap yapar. Oysa hakiki mücahid, yaptığı hizmetin karşılığını değil; yalnız Allah’ın rızasını diler. “Ben olmasam da olur, ismim bilinmese de olur, yeter ki dava yürüsün” diyebilen kişidir o.

Dava İçin Yok Olmayı Göze Almak

Bir ıslahatçı, halkın gözündeki en büyük sınavı feragatte verir. Halk, onun rahatını mı düşündüğünü; yoksa davası için varlığını yok sayabildiğini mi gözlemler. Tarih, dava uğruna kendini silen adamların hatırasını altınla yazar. Ama davasını kendini yüceltme aracı yapanları unutur, ya da ibretle anar.

Feragat, feragat sahibini zamanlar üstü kılan hakiki muvaffakiyetin sırrıdır.

Sonuç: Davada Samimiyet, Feragatte Saklıdır

Dava, lafla değil; bedelle taşınır. Ve bu bedelin en büyüğü, feragattir. Hem dünyayı, hem âhireti feda etmeye hazır olan bir ruh, artık davası için yaşamıyor, davası ile yaşıyor demektir. İşte böyle bir mücahid, ümmete istikamet, mazluma umut, tarihe iz olur.

Özet:

Bu makale, bir dava adamının en temel vasfının feragat olduğunu anlatır. Gerçek ıslahatçılar, yalnız dünyadan değil; gerektiğinde uhrevî beklentilerinden dahi vazgeçebilen yüksek ruhlardır. Mücahidlik, bedel ödemekle ölçülür. Feragatsiz dava, halkın gözünde güvensiz olur. Hakiki muvaffakiyet, şahsî menfaatten geçip davası uğruna yok olmayı göze alabilenlerin nasibidir.

 

 

Loading

No ResponsesHaziran 15th, 2025