Cemal-i İlâhîye Aynalık: İnsan ve Güzelliğin Sırrı
Cemal-i İlâhîye Aynalık: İnsan ve Güzelliğin Sırrı
“Esma-i hüsnanın her birisinin kendine mahsus öyle kudsî bir cemali var ki bir tek cilvesi, koca bir âlemi ve hadsiz bir nev’i güzelleştiriyor. Bir tek çiçekte bir ismin cilve-i cemalini gördüğün gibi bahar dahi bir çiçektir ve cennet dahi görülmedik bir çiçektir. Baharın tamamına bakabilirsen ve cenneti iman gözüyle görebilirsen bak, gör. Cemal-i Sermedî’nin derece-i haşmetini anla.
O güzelliğe karşı iman güzelliğiyle ve ubudiyet cemali ile mukabele etsen çok güzel bir mahluk olursun.
Eğer dalaletin hadsiz çirkinliğiyle ve isyanın menfur kubhuyla mukabele edip karşılasan en çirkin bir mahluk olmakla beraber, bütün güzel mevcudatın manen menfurları olursun. “
Şualar
Güzellik, kalbi kendine çeken en kuvvetli bir sırdır. İnsan, bir çiçeğe bakarken neden hayran olur? Bir kuşun ötüşüne neden kulak kesilir? Bir baharın tazeliğinde neden içi huzurla dolar? Çünkü kâinatta parlayan her güzellik, Esma-i Hüsnâ’nın —Allah’ın güzel isimlerinin— bir yansımasıdır.
Bediüzzaman der ki:
> “Esma-i hüsnânın her birisinin kendine mahsus öyle kudsî bir cemali var ki, bir tek cilvesi koca bir âlemi ve hadsiz bir nev’i güzelleştiriyor.”
Yani güzellik, kendinden menkul değildir. Çiçekteki zarafet, yıldızdaki ihtişam, insanın yüzündeki nur, hepsi ilahî bir kaynaktan doğar: Cemal-i Sermedî. Allah’ın ezelî ve ebedî güzelliğinden.
Bir tek çiçek bile, Rahmân isminin şefkatli tebessümünü taşır. Bir anne, Vedûd isminin sıcaklığını. Gökyüzü, Celîl isminin heybetini, bir kar tanesi ise Hakîm isminin ince hesabını gösterir. Her şeyde bir isim cilve eder. Ama o isimlerin kaynağı birdir: Allah.
Ve Bediüzzaman bir benzetme ile der ki:
> “Bahar dahi bir çiçektir. Cennet dahi görülmedik bir çiçektir.”
Evet, bahar bir çiçektir; ama devasa bir çiçek. Cennet ise henüz tomurcuk vermemiş bir rahmet çiçeği… Ve her biri, Allah’ın cemalinden birer parça taşır. O hâlde insan, bu güzellikleri yalnız seyretmek için değil, anlamak ve mukabele etmek için gönderilmiştir.
> “Cemal-i Sermedî’nin derece-i haşmetini anla.
O güzelliğe karşı iman güzelliğiyle ve ubudiyet cemali ile mukabele et…”
İşte hakiki insanlık budur: Güzelliğe güzellikle karşılık vermek. Allah’ın yarattığı güzellikleri görmek, anlamak, şükretmek ve ibadetle mukabele etmek. Bu takdir ve kulluk hâli, insanı en güzel mahluk kılar. O zaman insan, bir çiçek gibi olur; ama sadece görüntüsüyle değil, manasıyla da güzelleşir.
Ama eğer insan bu güzellikleri kör bir gözle, nankör bir kalple karşılar; dalaletin çirkinliği ve isyanın karalığı ile Allah’ın cemaline sırt çevirirse…
> “En çirkin bir mahlûk olmakla beraber, bütün güzel mevcudatın manen menfurları olursun.”
Bu, korkunç bir uyarıdır. Çünkü o zaman insan, Allah’ın cemaline değil, nefsinin hevasına hizmet eder. Güzelliği inkâr eder, çirkinliğin temsilcisi hâline gelir. Ve o güzellikleri görecek gözünü, anlayacak kalbini kendi elleriyle körleştirir.
İnsan bir ayna gibidir. Eğer ayna saf ve temizse, Cemal-i İlâhî orada parlar. Eğer paslıysa, karanlık gösterir. Tercih bizim elimizde: Ya o cemalin nurlu bir aynası olacağız ya da küfürle o güzelliği inkâr ederek karanlığın ta kendisi hâline geleceğiz.
Özet:
Kâinatta görülen her güzellik, Allah’ın Esma-i Hüsnâ’sının bir cilvesidir. Bir tek çiçekte, bir baharda hatta cennette dahi O’nun cemali tecelli eder. İnsan, bu güzellikleri iman ve ibadetle karşılamalı; şükürle, marifetle anlamaya çalışmalıdır. Aksi takdirde, küfür ve isyanla o güzelliklere sırt çevirirse, en çirkin mahlûk hâline gelir. İnsan ya ilahî cemalin aynası olur ya da onu inkâr ederek karanlık bir varlığa dönüşür.