Sahipsiz Değilsin: Seni Kim Yapmışsa, Kâinatın Sahibidir
Sahipsiz Değilsin: Seni Kim Yapmışsa, Kâinatın Sahibidir
“BENİ KİM YAPMIŞ İSE,
MEMLEKETTE İNTİŞAR EDEN BÜTÜN EMSALİMİ DE O YAPIYOR
VE BÜTÜN MEMLEKETİN HER TARAFINDA BİZİ YETİŞTİREN,
O’DUR.
DEMEK MEMLEKETİN MÂLİKİ DE O’DUR.
ÖYLE İSE, BÜTÜN BU MEMLEKETE, BU SARAYA MÂLİK KİM İSE,
O BİZE MÂLİK OLABİLİR.”
Risale-i Nur Külliyatından.
İnsan, bir anlık tefekkürle başını kaldırıp gökyüzüne baktığında, içinde yaşadığı dünyanın bir parçası olmadığını; aksine o âlemin merkezine alınmış, nazlı bir misafir gibi ağırlandığını hisseder. “Ben kimim, nereden geldim, beni kim yarattı?” sorusu ise her aklın en eski, en derin sorusudur. Risale-i Nur’da geçen bu ifadeyle bu soru, hem cevaplanır hem de muazzam bir hakikate işaret edilir:
> “Beni kim yapmış ise, memlekette intişar eden bütün emsalimi de O yapıyor…”
Ben Kimim? Bir Ferdi Yapan, Türü Yaratan Zâttır
Bir çiçek düşünelim… Onu meydana getiren sanatkâr, yalnız o çiçeği değil; dağın yamacında, ovanın ortasında, karanlık bir ormanın içinde açan binlerce benzerini de aynı anda, aynı sistemle yaratmaktadır. Bir arı, yalnızca bir petekte değil, dünyanın dört bir yanında aynı sistemle yaratılmakta ve rızıklandırılmaktadır. Demek ki bir ferdin yaratıcısı, o türün de hâlıkıdır.
Bu durum insan için de böyledir. “Ben kimim?” sorusuna verilecek cevap, sadece bireysel yaratılışı değil; tüm insanlığın, hatta tüm canlıların yaratılışına açılan bir kapıdır. Çünkü insan, yaratılışta yalnız değildir. Her yönüyle benzerlerine bağlıdır. O hâlde kendisini kim yapmışsa, tüm benzerlerini de O yapmaktadır.
Her Yerde Aynı Kudret, Aynı Nizam
Dünyanın neresine giderseniz gidin, suyun kaldırma kuvveti değişmez; elmanın tadı temelde aynıdır; gökteki yıldızlar aynı sistemle döner. Demek ki bu memleketin her köşesinde, aynı kanunlar işliyor; aynı kudret, aynı hikmet, aynı sanat kendini gösteriyor. Bu da gösteriyor ki bu muhteşem sarayda tek bir Sahip, tek bir Malik, tek bir Hâkim vardır.
Her yerde, her şeyde aynı mühür var: Aynı hayat verme; aynı hikmetle yaratma; aynı rızıklandırma; aynı sanat ve aynı şefkatle donatma… Bu mühürler, bu memleketin birliği kadar, onun sahibinin birliğini de gösterir.
Malik Kim ise, Benim de Sahibim O’dur
İnsan, bu memlekette sadece bir yolcu değil, aynı zamanda bir emaneti taşıyan, bir sorumlulukla yaşayan bir misafirdir. Kim ki bu sarayı yapmış, düzenlemiş, rızık sofralarını kurmuş, o hâlde bizi de O yapmış ve bize malik olmuştur. Bizim üzerimizde başkalarının hiçbir gerçek mülkiyeti olamaz. İnsan, ne nefsiyle ne de başka bir varlıkla kayıtsız bir başıboş değildir.
Bu ise bize büyük bir güven ve huzur verir: Sahipsiz değiliz. Bizi bilen, gören, idare eden ve rızıklandıran bir Rabbimiz var. Hem de sadece bizimle değil, tüm kâinatla ilgilenen, her şeyi görüp gözeten bir Rab.
Teslimiyetin Kapısı: Malikimizi Tanımak
İşte bu büyük hakikat, bize sadece bir bilgi değil; aynı zamanda bir kulluk şuurudur. Biz kimin eseriysek, kime aitsek, O’na teslim olmamız gerekir. Kalbimiz de, ruhumuz da, bedenimiz de O’na emanettir. Bu hakikat idrak edildiğinde, insan kendisini büyük bir sarayda, huzurla ağırlanan bir misafir gibi hisseder.
Özet:
Bu makale, Risale-i Nur’daki şu cümle üzerine yazılmıştır:
“Beni kim yapmış ise, memlekette intişar eden bütün emsalimi de O yapıyor.”
Bir insanı yaratan Zât’ın, onun tüm benzerlerini ve içinde bulunduğu memleketi de yaratmış olduğu anlatılmıştır. Bu hakikat, Allah’ın birliğine, mülkün tamamına sahip olduğuna ve insanın da O’na ait olduğuna delildir. Bu şuur, insana yalnız olmadığını, sahipsiz kalmadığını ve gerçek huzurun Malik’ini tanımakta olduğunu öğretir.