Ortadoğu’nun Ateşinde Kim Elini Isıtıyor?

Ortadoğu’nun Ateşinde Kim Elini Isıtıyor?

Dünya, Ortadoğu’nun kavrulan topraklarına bir kez daha dönüp bakmak zorunda kalıyor. Fakat bu defa olanlar ne “terörle mücadele”nin bir bahanesi ne de “savunma hakkı”nın gölgesinde meşrulaştırılabilir. Zira saldıran belli, savunan mazlum; ateşi yakan açık, kül olan halklar…

İsrail, kuruluşundan bu yana sadece coğrafyaları değil, hakikatleri de kanla çizdi. Kudüs’ü ağlatan, Gazze’yi mezara çeviren, Filistin’i bir açık hava hapishanesine dönüştüren, Lübnan’ı harabeye çeviren o kudurgan iştah; şimdi gözünü İran’a dikmiş durumda. Üstelik bu kez hedef sadece toprak değil; bölgeyi tamamen kaosa sürükleyecek büyük bir hesap.

Bugün İran’a yapılan saldırı, yalnızca bir nükleer tesisi ya da birkaç komutanı hedef almıyor. Bu, bütün bir İslam coğrafyasının sinir uçlarına basan bir kışkırtmadır. Gazze’yi yok ederken sessiz kalan dünya, şimdi İran’daki suikastlara da ‘meşru müdafaa’ etiketi yapıştırmaya çalışıyor. Oysa ortada apaçık bir savaş stratejisi var: “Böl ve yönet”, sonra da yak ve yut!

İsrail’in bu stratejideki rolü bellidir: Terörü hem doğurur, hem de besler. Kimi zaman DEAŞ olur, kimi zaman PKK. Kimi zaman Yemen’deki bir suikast, kimi zaman Suriye’deki bir hava saldırısı… Her yerde eli, izi ve gölgesi vardır. Çünkü bu devlet, kendini sadece bir milletin temsilcisi olarak değil, adeta Tanrı’nın yeryüzündeki jandarması olarak görmektedir. Oysa Tanrı değil, emperyalizmin uşağıdır!

Ve ABD… Bu terör düzeninin hem finansörü, hem silahçısı, hem akıl hocası. Adeta İsrail’in babası gibi; ne zaman suç işleyecek olsa, arkasını sıvazlayan, “arkandayım” diyen bir efendi.

Bugün Ortadoğu’ya ateş yağıyorsa, bunun sebebi sıradan bir çatışma ya da basit bir jeopolitik çekişme değildir. Bu, hak ile batılın savaşıdır. Bu, mazlumların sabrı ile zalimlerin arsızlığının kavgasıdır. Bu, sadece silahların değil, kalplerin, inançların ve ideallerin mücadelesidir.

Ve ne yazık ki, bu savaşta birçok İslam ülkesi ya sessiz, ya da gaflet içinde. Halbuki bu ateş, yalnızca İran’ı değil, hepsini yakacak. Gazze’de yanan bir çocuk, Tahran’da vurulan bir komutan, Şam’da aç kalan bir mazlum, hepsi aynı ümmetin evlatlarıdır. Ve bu ümmet, toprağı kadar, vicdanını da işgal ettirmemelidir.

Vakit, Uyanış Vaktidir

İslam coğrafyası, artık gözyaşı ile değil; basiret, birlik ve dirayet ile hareket etmek zorundadır. Sadece dualarla değil, stratejiyle. Sadece protestoyla değil, akılla, ilimle, hikmetle… Çünkü düşman sadece dışarıda değil; içeride de, zihinlerde de, ekranlarda da…

Dost görünen devletler, yardım bahanesiyle işgal planları kurarken; kendi topraklarında özgürlük, başkalarının topraklarında ölüm pazarlıyorlar. Bu küresel tiyatronun figüranı değil, sahnenin hakiki sahibi olmak için ümmetin yeniden dirilişe ihtiyacı var.

Unutmayalım:

> “Zalimler için yaşasın cehennem” sadece bir beddua değil, aynı zamanda bir uyanış çağrısıdır.
Cehennemi dünyaya çevirenlere karşı, cenneti kuracak bir irade, bir iman, bir direniş gereklidir.
Ve bu irade, hâlâ bu ümmetin damarlarında akmaktadır. Yeter ki o damarlar uyuşmasın!

Makale Özeti:

Bu makalede, İsrail’in Ortadoğu’da terörü yayma politikası ve ABD’nin bu politikadaki rolü ele alınmaktadır. İsrail’in sadece saldıran değil, aynı zamanda PKK ve DEAŞ gibi örgütleri de besleyen bir terör devleti olduğu vurgulanmış; İran’a yapılan saldırının aslında tüm İslam coğrafyasına yönelik bir tehdit olduğu ifade edilmiştir. Makale, İslam dünyasının birlik, uyanış ve stratejik akılla bu saldırılara karşı koyması gerektiğini savunmaktadır. Sonuç olarak, ümmetin topyekûn bir dirilişe ve dayanışmaya ihtiyacı olduğu belirtilmektedir.

 

 

Loading

No ResponsesHaziran 14th, 2025